Rober Koptaş “Aras” yayıncılığını anlattı: 28 yıllık bir çank*
*Çank: Ermenice emek, çaba.
Aras Yayıncılık, 1993’ten beri Ermenice ve Türkçe yayıncılık yapıyor. Politik söylemden kaçınmayan bir misyonla, Ermeni kültürü ve dilini yaşatmayı, geçmiş görünür hale getirmeyi hedefleyen Aras Yayıncılık, pandemi sürecinde dönüşüme en hızlı uyum sağlayan yayınevlerinden.
2015 yılından beri Aras Yayıncılık’ın Genel Yayın Yönetmenliği’ni yapan Rober Koptaş’la pandemide değişen yayıncılık pratiklerini, yayınevinin gerek politik gerekse de edebi alanlardaki duruşunu ve okuyucuyla ilişkilerini konuştuk.
“Olabildiğimiz her yerde olalım”
Hayatı pandemi öncesi ve sonrası olarak ayırıyoruz artık. Aras Yayıncılık pandemi öncesinde neler yapıyordu, nasıl bir durumdaydı?
Aras, küçük ve misyonu olan bir yayınevi, belli bir kültüre odaklanması sebebiyle de yelpazesi dar gibi görünüyor ilk bakışta. Ben Agos’tan yuvam olan Aras’a 2015’te döndüğümde daha çok insana ulaşmamız gerektiğini tespit ettik. İnsanlara ulaşmanın yolu da ulaşabileceğiniz hangi mecralar varsa onları kullanmaktan geçiyor.
Bu vesileyle web sitemizi yeniledik, sosyal medya hesaplarımızı güçlendirdik. Olabildiğimiz her yerde olalım, insanlar bize ulaşabilecekleri her yerden ulaşsınlar gibi bir gayemiz vardı. Bir etkinlik salonu oluşturduk, yeni ofisimizin büyük bir kısmını da buna ayırdık.
Zabel Yeseyan’ın adından Yeseyan salonu dedik. Aralık ayı itibariyle etkinlikler yapmaya başladık. Bizim gibi dar bir alana hitap eden bir yayınevi sadece kitap yayınlayarak belki de misyonunu tam olarak gerçekleştirememiş oluyor.
“Amatör ruhla mesaimizi zorlayarak ilerliyoruz”
Pandemi sürecinde dijital ortamda oldukça aktiftiniz. Bu geçiş süreci nasıl şekillendi, gelen tepkiler nasıl?
Pandemi patlayınca başta çok şaşırdık tüm dünya gibi. En başta yaptığımız etkinlikleri çevrimiçi ortama taşımak çok mantıklı göründü. İlk attığımız adım bu oldu. Amatör ruhla mesaimizi zorlayarak ilerliyoruz ve insanlara ulaştığını görüyoruz, olumlu tepkiler alıyoruz. Özellikle pandeminin ilk döneminde internet sitemizden kitap satışı yapmayı çok istemedik.
Biz evlerimize çekilmişken kargo çalışanları çok yoğun çalışıyorlardı. Bu yüzden de satışa dönüş bir şey yapmadık, internet sitemizden okuma parçaları sunduk, ücretsiz e-kitap yayınladık. Elimizden geldikçe devam da edeceğiz.
Kadın yazını adlı bir alt başlığınız da var yayıncılık politikanızda. Zabel Yeseyan’ın başını çektiği birçok Ermeni kadın yazardan eserler yayımladınız. Türkiye’de genç Ermeni kadın yazarlar için ne söyleyebilirsiniz?
Belki kadın yazını ya da kadın meselesinden önce Ermenice edebiyat üretimine bakmamız gerekiyor çünkü maalesef durmuş durumda.
Genç kuşak diyebileceğim kuşakta benim bildiğim Ermenice üreten kimse yok. Biz de, aslında, geçmişte üretilmiş eserleri çevirilerle ve Ermenice baskılarla bugüne taşımaya çalışıyoruz.
Üç dilin yan yana durduğu bir ülke hayali
Margosyan’ın Gavur Mahallesi kitabı yayınevinizden çıkan ilk Ermenice ve Türkçe kitap. 2011’de hem Kürtçe hem Ermenice hem de Türkçe bir arada olduğu bir versiyonu da yayımlandı bunun sembolik bir anlamı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Aras’ın en sevilen, en çok basılan ve ilk kitabı! Margosyan da yayınevinin kurucusu hala bizimle. Diyarbakır, Hançepek’te bugün yerle bir edilen Margosyan’ın ve başka pek çoklarının mahallesiydi gavur mahallesi, üç dilli bir mahalleydi, belki daha fazla.
Ermenice, Kürtçe ve Türkçe, bu ülkenin dilleri. Bu üç dilin yan yana özgürce durduğu bir ülkenin hayalini kuruyoruz ve onun için mücadele ediyoruz. Gavur Mahallesi de bunun kitap haline getirilmiş hali. Bütün özlemimizi dile getiren bir kitaptı aslında.
Çizgi romanlar, yemek kitapları, Ermeni bestekarların biyografileri ve eserlerini yayımlıyorsunuz. Neden bu kadar geniş bir alanda yayıncılık yapıyorsunuz?
Ermeni kültürüyle alakalı yayım yapmak çok dar bir alan gibi görülebilir. Sadece Ermeni meselesinden kaynaklı kitaplar, şiddet ve travmayı çağrıştıran kitaplar basıyormuşuz gibi gözükebiliyor.
Fakat hepimizin hayatında Ermeni olmak dışında, aynı zamanda da Ermeni olarak yaptığımız birçok şey var. Bu sebeple yayınevinin yelpazesini oralardan çeşitlendirmeye çalışıyoruz.
Çizgi romanlar da bunun bir unsuru. Çoğunlukla Fransa-Belçika ekolünden ve maalesef çoğunlukla soykırım ve travması hakkında. Daha genç okurla bağ kurmanın bir yolu bizim için.
“Kitaplardan set oluşturmaya çalışıyoruz”
Yemek kitaplarında da böyle oldu çünkü o da çok hayata dair bir alan, kültüre dair bir alan. Ermeni bestekarlar konusuysa bizden zaten beklenen bir şeydi, kurulduğumuzdan beri de gündemimizdeydi.
Türk sanat müziği denen bizim Osmanlı müziği demeyi tercih ettiğimiz alanda çok fazla Ermeni bestekar ve icracı var. Yakınlarda Ara Dinkjian’ın notalarını da basacağız, hayatıyla alakalı söyleşilerle beraber.
Son olarak Ermenicenin yaşam mücadelesiyle olan bağınız için ne dersiniz?
Aras’ın aslında iki yönü var; biri Türkçe yayınlarla Türkiye’de bu meselelerin daha iyi bilinir olmasını sağlamak ikincisi de yok olmakta olan Batı Ermenicesinin yok oluşuna karşı bir direnç noktası oluşturmak.
Dolayısıyla bir siyasi mücadele boyutu da var meselenin, insanlar ulaşabilsinler, bu kaynak kurumasın istediğimiz için üretime devam ediyoruz. Kadim bir dil, yok olma tehdidiyle karşı karşıya ve biz de bir barajdan akan sulara karşı kitaplardan set oluşturmaya çalışıyoruz.
Aras Yayıncılık’a buradan ulaşabilirsiniz.