Bir küçük İstanbul: Esenler Otogarı
Esenler Otogarı, İstanbul’a ilk gelenlerin şehirle tanışma yerlerinden biri. Şehri terk edenler içinse vedalaşılan son duraklardan.
Konum itibariyle Esenler Otogarı, Esenler ve Bayrampaşa arasında kalan Ferhatpaşa Çiftliği üzerine 1987’de inşa edilmeye başlandı. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 1994’te açıldı. Otogar, yap-işlet-devret modeliyle hizmete sokuldu.
Metro Turizm’in patronu, Galip Öztürk’ün kızı olan Ayten Öztürk Ünal’ın patronu olduğu AVTER’in işletmesi 4 Mayıs’ta sona erdi.
Mahkeme sürecinden sonra otogar 26 Temmuz’da alınan kararla İSPARK’a devredildi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, son dönemde sorunlarıyla gündeme gelen otogarı ziyaret ettiğinde, “Böyle bir yere çocuğum girmez, eşim girmez. İstanbullunun çoluğunu çocuğunu ben nasıl buraya göndereceğim” diyerek, değişiklik yapılacağının sinyallerini verdi. Biz de Türkiye’nin gündemine giren Esenler Otogarı’nı ziyaret ettik.
En üst kat: Yolcuların mekanı
Otogarın her katı aslında farklı bir İstanbul hikâyesi. En üst kat, otogarın misafiri olan yolcuların mekânı. Burada yoğun bir insan trafiği var, şehirleri aşan insanların karınca misali sürekli koşturmacasına şahit oluyorsunuz. Kimi şehri terk etmek için bilet aldığı firmayı bulma, kimi geldiği İstanbul’da istediği yere varmak için otobüs, metro yakalama telaşında.
Yolcular, alt kata inmese de otogarın fiziki konumundan, düzensiz ve kirli olmasından rahatsızlar. Yolculuk için sıklıkla otogarı kullanan Uğur Güneştekin, “Burada çok kötü şeyler var, ben de bazı kötü olaylara şahit oldum. İnsanlar açısından da sıkıntılı. Birine bir şey soramıyorsun, yardım bekleyemiyorsun” diyerek anlatıyor deneyimlerini. Yine de otogarın şehir merkezinde olmasından, kolaylıkla ulaşılabilmesinden memnun. Taşınmasını değil ama yeniden aynı yerine yapılmasının iyi olacağını düşünüyor.
İkinci kat: Taksim’e hoş geldiniz
İkinci kata indiğimizde, biraz daha loş bir hava ve dükkânlar karşılıyor bizi. Bu dükkânlardan biri de, 17 yıldır kuru temizlemecilik yapan Necati Başaranoğlu’nunki. Röportaj için dükkânına girdiğimizde bizi şüpheci bir tavırla süzüyor. Başaranoğlu, kimsenin burayla ilgilenmediğini, temizlik ve güvenlik gibi birçok sorunlarının olduğunu söylerken, otogarın katlarını İstanbul semtlerine benzetiyor:
“Bizim bulunduğumuz yer, en iyisi. Biz buraya Taksim diyoruz. Şuraya indikten sonra bitiyor, orası Tarlabaşı. Bir alt kat daha var orası tamircilerin, aynı zamanda otopark olarak kullanılıyor.”
Asıl sorunların boş dükkânların bulunduğu bölgede olduğunu ve oraya giremeyeceğimizi söylüyor. Otogarın 25 yıllık esnafı Mithat Göksay da sorunlarla bu zamana kadar kimsenin ilgilenmemesinden şikâyetçi. Güvenlik ve temizlik probleminin acil çözülmesi gerektiğini belirtirken, tuvaletlerinin bile bulunmadığını anlatıyor. Otogarla ilgili konuşulanlarda doğruluk payı olduğunu fakat biraz da abartıldığına dikkat çekiyor. Göksay’a göre bunun nedeni biraz da otogar üzerinden dönen ‘rant’ meselesi.
İşi olmayanın girmediği alt kat
Otogarın loş havasına alışınca yavaş yavaş alt katlara doğru yollanıyoruz. Merdivenleri indikçe insan yoğunluğu azalıyor. Görenler, ‘yabancı’ olduğumuzu hemen anlıyor. Çünkü alt kat ‘işi olanlar’ dışında kimsenin inmediği; özellikle otobüs şoförlerinin, tamircilerin bulunduğu bir yer. Her basamakla etrafı kaplayan keskin koku daha da ağırlaşıyor. Tüm duvar köşeleri bir çöplük haline gelmiş.
Çalışanlarla sohbet etmek için girdiğimiz dükkânlarda meraklı bakışlar karşılıyor bizi. Erkek egemen bir alan olan otogarda nadir de olsa bir kadın çalışanla karşılaşıyoruz. Yaklaşık 15 yıldır burada çalışan kuru temizlemeci Hülya Berk, diğer insanların aksine hiçbir sorunla karşılaşmadığını söylüyor. “Ben” diyor, “Burada gayet rahatım. 15 yıldan fazladır çalışıyorum, hiçbir şekilde bir sorun yaşamadım.” Yine de otogarın yeniden yapılmasına destek vermekten geri durmuyor.
“Sizinkisi büyük cesaret”
Ondan ayrılıp bir başka dükkâna giriyoruz. Yunus Emre Öztürk, 1997’den beri babasına yedek parça dükkânında yardım ediyor yani ‘alt kat’ onun çocukluğundan beri içinde bulunduğu bir mekân. Aslında alt kattaki hemen her oto tamircide bir çocuk işçiye rastlamak mümkün.
Diğer esnaflar gibi güvenlik problemlerinden yakınan Öztürk, önce kadın muhabirlerin buraya inmesinin büyük cesaret olduğunu, alt katlara dişi sineğin bile giremediğini söyleyerek başlıyor konuşmasına ve devam ediyor:
“Benim de kız kardeşim var, buraya geldiğinde kapının önüne çıksa endişeleniyoruz. Birçok olay dönüyor. Hepsi gözümüze çarpmıyor, hepsinden haberdar olmuyoruz ama dönüyor. Sadece duyduğumu söyleyeyim mesela, uyuşturucu ticareti döner. Orta katlarda kadın ticareti olduğunu duydum ama hiç tanık olmadım. İmamoğlu, ‘Kızım tek başına gelemez buralara, hiç güvenli değil’ dedi. Koca başkan dediyse vardır bir bildiği.”
15 yıldan fazla süredir otobüs şoförlüğü yapan Gürsel Gökdağ’ın otogar için tanımı daha da sert. Alt katların tinercilerin, hırsızların mekânına döndüğünü söylüyor. En önemli sorunun güvenlik olduğunu belirtirken yaşadığı bir olayı ve tedirginliğini şöyle anlatıyor:
“Esenler Otogarı dediğiniz zaman çok düşünmeniz lazım. Benim bizzat arabamın beynini çaldılar, kimseye ispat edemedim. Beyin dediğin de 5000 lira. Burada bu olaylar sürekli yaşanıyor. Birileri bize eter mi sıkar, ilaç mı sıkar yoksa bıçaklanır mıyız diye korkuyoruz. Keşke kamera olsaydı da medyaya yansısaydı.”
Gökdağ, sorunların çözülmesi için yetkililerin gerekli adımları atmasını istiyor. Bunun için otogarın taşınması gerektiği görüşünde: “Ben istiyorum ki burası daha güvenli olan bir yere taşınsın. Ben 200 km geliyorsam, 50 km de giderim. Burası İstanbul, bir dünya metropolü. Dünya metropolü böyle pislik içinde olmamalı.”
Her katında farklı bir hikâyeye karşılaştığımız otogarda, güvenlik ve hijyen başta olmak üzere birçok sorun ön plana çıkıyor. Esenler Otogarı’nın sakinleri, bu koşullar altında çalışmak istemediklerini söylerken, sorunları çözmek için yetkililerin adım atmalarını istiyor.