MENÜ
ANA SAYFA
Pencereyi Kapat
"Ayrımcılık sebebiyle okulumu defalarca bırakmak istedim" - Atölye BİA
Çocuk
31 Ekim 2022
Çocuk
31 Ekim 2022

“Ayrımcılık sebebiyle okulumu defalarca bırakmak istedim”

Okuma Süresi: 4 dk
Afganistan'da yaşanan savaşlar nedeniyle Türkiye’ye gelen ve eğitim alan Afganistanlı çocuklar, bir anda kendilerini başka bir ülkede başka bir eğitim sistemi içerisinde buldular. Dil problemi, akran şiddeti ve ayrımcılık başarılarını düşürüyor.

“Okulda adımı bilmelerine rağmen bazı arkadaşlarım ve öğretmenlerim bana adımla değil de ‘Afgan kız’, ‘Yabancı’ ve ‘Talib’ diye sesleniyorlar.”

Bu sözler Afganistanlı Fatma’ya ait. Fatma, Türkiye’de eğitim alan çok sayıda mülteci çocuktan biri.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, Türkiye dünyada mültecileri barındıran ülkeler arasında ilk sırada. Yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan kişilere ev sahipliği yapıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’ne bağlı Göç ve Acil Durumlarda Eğitim Daire Başkanlığı’nın Ocak 2022 verilerine göre 975.731 mülteci çocuk eğitim öğretime devam ediyor. Afganistanlı öğrencilerin sayısının ise 47.118.

Afganistan’da yaşanan savaşlar nedeniyle Türkiye’ye gelen ve eğitim alan Afganistanlı çocuklar, bir anda kendilerini başka bir ülkede başka bir eğitim sistemi içerisinde buldular. Peki bu büyük değişimin ardından çocuklar neler yaşıyor?

Türkiye’ye 2017’de ailesiyle beraber gelen Afganistanlı Sultan ise akranlarından ve öğretmenlerinden psikolojik şiddet gördüğünü söylüyor ve “Türkiye’ye ilk geldiğimde Türkçe’yi bilmemem nedeniyle çok kötü günler geçirdim. Sınıf arkadaşlarım ve öğretmenlerim ‘Siz Afganlar Türkiye’ye gelip ülkemizi mahvettiniz. Neden ülkeni bırakıp buraya geldin? Türkiye’de savaş olursa ilk sen kaçarsın, asla ülkemiz için savaşmazsın’ gibi suçlamalarda bulundular” diyor.

“Afganistan’da okul birincisiydik”

2018’de Türkiye’ye gelen Zehra da Afganistan’dayken derslerinde başarılı olduğunu belirtiyor ve “Türkçe’yi ilk geldiğimizde hiç bilmiyordum, bu nedenle de derslerim çok kötüydü, Türkçe’yi öğrenmeye başladıktan sonra dersleri anlamaya başladım fakat cesaretimi kaybettiğim için öğretmenimin sorduğu soruları bilsem dahi yanlış çıkar diye cevap veremiyorum. Afganistan’da ben ve kardeşlerim çok başarılıydık, hatta okulun birincisiydik” diyor.

Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü Burçak Sel, aile içinde olan ırkçı tutumun öğrencileri de etkilediğini ifade ederek şunları söyledi:

“Akran şiddeti, lise düzeyinde de mevcut. Fakat daha çok ilkokul ve ortaokul seviyelerinde arttığını görüyoruz. Aile içerisinde konuşulanların ve eylemlerin aslında bir tür yansımasını okullarda görüyoruz. Bu şiddetin ardında daha çok aile tutumunu görüyoruz. Özellikle Altındağ olaylarından sonra Türkiye’de tırmanışa geçen ve yaratılan gündem sonrası, mültecilere karşı nefretin çoğaldığını ve Afganistanlı öğrencilerin okullarda daha da fazla akran şiddetine maruz kaldığını görüyoruz.”

Dil problemi

Dil probleminin direkt okullaşma sürecini etkilediğini belirten Sel, “Dil problemi komple okullaşma sürecini etkiliyor, öğrenci eğitimi içselleştiremiyor. Öğrenciler ve öğretmen öğrenci arasında bir iletişimsizliğe yol açıyor. Aynı uyruktan olan öğrencilerin beraber olduklarını, başka uyruktan olan öğrencilerle de iletişimlerinin daha zayıf olduğunu görüyoruz. Bu durumda Afganistanlı öğrencilerde ciddi bir motivasyon kaybına yol açıyor” diyor.

Eğitim Sen İstanbul Şube Başkanı Özlem Tolu, mülteci öğrencilerin başarılarının düşük olduğunu belirtiyor:

“Doğrudan mülteci olmaları ile ilgili. Bilmedikleri bir dilde, bilmedikleri bir sistemde eğitim alıyorlar. Sınava tabi tutuluyorlar. Başarılı olmaları mümkün değil.”

Tolu, “Neden geldiniz, neden ülkenizi savunmadınız?” gibi sorularla sürekli karşılaşan bir mülteci öğrencisinin kendisini ifade etmek için yaşadığı kasabanın bombalanma videolarını telefonuna kaydettiğini ve bunu gösterip “Ben çocuğum, nasıl savunacaktım ülkemi böyle bombalanırken?” ifadeleriyle kendisini savunduğuna şahit olduğunu aktarıyor.

Öğretmenler mülteci konusunda tutucu

Öğretmenlerin de mülteciler konusunda tutucu olduğunu belirten Sel, “Mülteciler şu an toplumda istenmiyor ve topluma bir yük ve kültürel anlamda da ‘kötü şeylerin taşıyıcısı’ olarak görülüyor. Öğretmenlerin birçoğunun da aynı algıyla yaklaştığını görüyoruz. Öğretmenlerin toplumun dezavantajlı kesimlerine ilişkin insan haklarına daha duyarlı olması beklenir. İlerleme dinamizmi aydın kesim ve öğretmenlerle sağlanır fakat biz öğretmenleri sade bir vatandaştan daha tutucu görüyoruz” diyor.

Akranlarından psikolojik şiddet gören Afganistanlı öğrenciler, aynı zamanda öğretmenler tarafından da ayrımcılığa maruz kaldıklarını ifade ediyor. Okulda yaşanan her olumsuz olaydan sonra sorumlu tutulduklarını belirten Zehra, “Okulda kötü bir şey olduğunda sürekli bizden biliniyordu. Hatta öğretmenimiz tarafından elimize cetvelle vurulduğu bile oluyordu. Öğretmenimiz bize sürekli misafir olduğumuzu belirtip ‘Siz burda rahat rahat oturamazsınız, birinin evine misafir gidince ayaklarını uzatıp televizyon izleyemezsiniz’ gibi örnekler veriyordu” diyor.

İki ayda bir 200 TL yardım

Sultan ise okulda sınıf arkadaşlarından ve öğretmenlerinden gördüğü psikolojik şiddet nedeniyle tedavi görüyor: “Yaşadığım durumlardan kaynaklı psikolojik tedavi görüyorum. Yaşadıklarımdan sonra cesaretimi kaybettim. Ayrımcılık sebebiyle okulumu defalarca bırakmak istedim.”

Fatma, “Sınıf arkadaşlarım üzerimdeki kıyafetlerin ayağımdaki ayakkabıların devlet tarafından verildiğini düşünüp onların hakkını yediğimi söylüyorlardı” diyor.

Görüşülen Afganistanlı öğrenciler devletten sadece iki ayda bir 200 TL’lik bir yardım aldıklarını belirttiler. “Şartlı Nakit Transferi” isimli program, önceden seçilmiş ya da hedeflenmiş, özellikle yoksul olan gruplara veya topluluklara yalnızca bazı gereklilikleri/ şartları yerine getirdikçe ödeme yapılan şartlı bir sosyal yardım programı.

Eşit bir eğitim için neler yapılmalı?

Özlem Tolu, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)  tarafından mülteci öğrenciler için oluşturulması gereken destek mekanizmalarını şöyle anlattı: “MEB mülteci statüsü olsun olmasın tüm eğitim çağındaki çocukları kayıt altına alarak eğitim sistemine dahil etmeli. Bütün yaşlardaki çocuklara eğitimlerini sürdürebilmelerini sağlayacak düzeye gelene kadar Türkçe dil eğitimini yoğunlaştırılmış biçimde ve ücretsiz vermeli. Belirlenen düzeyde Türkçe öğrenen çocuklar, sınıflara alınarak eğitimlerini sürdürmeli. Mülteci öğrencilerin okullarda yaşadıkları her türlü sorun ve ihtiyaçlarının karşılanması için hızla müdahale edebilecek danışman, koruma memuru vb. görevliler olmalı.”

“Yapılandırılmış program gerek”

MEB’in sistemli bir eğitim programı oluşturması gerektiğini belirten Burçak Sel ise şunları söyledi:

“Bu konunun pek çok bileşeni var: Türkiyeli velilere, Türkiyeli öğrencilere, mülteci çocuklara, mülteci velilere ve eğitimcilere yönelik olmalı. Ciddi yapılandırılmış programların oluşturulması ve uygulanması gerekiyor. Okullardaki psikolojik rehber danışmanların bu sürece ciddi bir etkisi var, danışmanlarının mülteci konusunda yetiştirilmiş ve uzmanlaştırılmış olması gerekiyor. İletişime geçtiğimiz okullarda bu çocukların varlığında dahi haberdar değiller. MEB mültecilere yönelik yapılandırılmış programını henüz açıklamadı.

‘Bu çocuklar okumadığında ne olacak’ sorusu da çok önemli, okumadıklarında Türkiye’nin ülkesel anlamda ilerlemesinin de önüne geçecektir. Bu konunun ciddiyetinin farkında olmak gerekiyor. Yetkililer sürekli sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek ne yapılması gerektiği üzerine derinlikli olarak düşünerek, bir yapılandırılmış program başlatmalıdır.”

*Haberde yer alan öğrencilerin isimleri değiştirildi.

Karadeniz Teknik Üniversitesi 2018 Gazetecilik, Giresun Üniversitesi Kadın Araştırmaları 2022 yüksek lisans mezunu. Daha önce TRT Trabzon’da staj yaptı. Atölye BİA 5-9 Ekim 2022 “Temel Gazetecilik Atölyesi” katılımcısı.