“Trans cinayetleri nefret suçudur”
Esra Ateş, 25 Ağustos 2018’de İstanbul Beyoğlu’nda oturduğu apartmanın girişinde boğazı kesilerek öldürüldü.
Olcay Saka’ya 4 Şubat’ta önce müebbet hapis cezası verildi, sonra “geleceğine olumsuz etkileri” göz önüne alınarak, bu ceza mahkemenin takdir indirimiyle 25 yıla çevrildi. Birçok trans kadın cinayetiyle ilgili davalarda da failler çok daha az cezayla kurtuldu. Biz de avukat ve Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku’nda yüksek lisans yapan Rozerin Seda Kip ile trans cinayetleri davaları üzerine konuştuk.
“Trans cinayetleri, kadın cinayetleri gibi politik”
Esra Ateş Davası’nın sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu davanın en önemli sonucu bizim için şuydu. Failin, tüm yargılama boyunca haksız tahrik ve meşru müdafaa hükümlerinden yararlanabilmek amacıyla savunma yapmasına rağmen mahkeme bunu kesinlikle inandırıcı bulmadı. Fail haksız tahrik hükümlerinden, suçtan kurtulmaya yönelik ifade vermesi gerekçesiyle yararlandırılmadı ve müebbet hapis cezası verildi ancak bu kez de TCK 62/1 maddesi uygulanarak cezası 25 yıl hapis cezasına indirildi.
Gerekçesi ise, “verilen cezanın sanığın gelecekteki hayatına etkileri nazara alındı” şeklinde oldu. Biz kararı bu yönüyle istinaf mahkemesinde tartışalım istedik ve istinaf ettik.
Trans cinayetleri davalarında nasıl bir süreçten geçiyoruz?
Trans cinayetleri kadın cinayetleri gibi politik. LGBTİ+’ların yaşadığı şiddet somut olarak daha fazla görünür oldu. Görünürlükten kastım aslında şiddetin somut olarak sosyal medya üzerinden tüm topluma duyurulması. Bu, doğal olarak yargısal adaletin işleyişine de yansıyan bir etki. Ancak yine de toplumun hala transfobik veya homofobik yoğunlukta bir düşünceye sahip olduğunu unutmamalıyız.
Gözlemleyebildiğim diğer önemli nokta, bireylerin maruz kaldığı şiddetin toplum tarafından yargılanmak istendiği ve faillerin cezasız kalmaması arzusunun adalet sağlayıcıları tarafından da dikkate alındığı bir süreçten geçiyoruz.
Trans cinayetlerinde de yargılama sahipsiz kalmadığı sürece failinin bulunup cezasının verilebildiği bir yargılama sürecinden geçebiliyor. Ancak bu davalarda bizim en çok tartıştığımız konu, işlenen eylemin bir nefret saiki üzerinden gerçekleştiği, bu nedenle nefret suçunun varlığının kabul edilmesi gerektiği. Trans cinayetlerine ilişkin yargılamalar maalesef hala TCK 81 maddede yer alan kasten öldürme suçu üzerinden görülürken bu suçun nitelikli halinin olup olmadığı veya işleniş biçimi çok da tartışılmıyor.
“Kast, haksız tahrik eyleminin önüne geçer”
Yargılamalarda “İyi Hal İndirimi”, “Haksız Tahrik” maddeleri neden kullanılıyor?
Trans cinayetleri çoğunlukla failin kurbana duyduğu nefret hissinin bir şiddet eylemine dönüşmesi sonucu, kurbanın canice öldürülmesiyle sonuçlanıyor.
Davalarda düzenlenen adli tıp raporlarında dahi failin eyleminin ne kadar sıradanlaştırıldığını görebiliriz. Dosyada en önemli delil olan bu bilirkişi raporu nihayetinde failin bir şekilde kendini suçlamalardan azade kılacak savunmaları geliştirmesini destekleyecek belirsizlik ve sıradanlıkta. Bu nedenle fail iyi hal indirimi için savunmasını hazırlıyor.
İyi hal indirimi, haksız tahrik ve meşru müdafaa TCK’da ayrı ayrı düzenlenmiş yasa maddeleri olmasına rağmen trans cinayetlerine ilişkin bu üç maddenin de talep edildiği savunmalar çıkar yargılamalarda. Fail özellikle kurban kadınların kendisine saldırdığını ve kendini korumak için onu öldürdüğünü, ters ilişki teklifinde bulunduğunu, erkekliğine veya ailesine küfrettiğini ve en çok “Kadın sanmıştım” gibi ifadeleri kullanarak bu üç maddeden birinden yararlanmayı umar.
Adalet sağlayıcıları tarafından failin suçtan kurtulmaya yönelik geliştirdiği savunmalar, failin ikrarının sabit olduğu durumlarda dikkate alınmazken dosyada çelişkili bir delil durumu varsa lehine olarak değerlendirilir. Fail bu haksız tahrik indiriminden yararlanırdı. Ancak son zamanlarda suçun işleniş biçimi daha çok önemsenip failin kastı üzerinde duruluyor. Kast haksız tahrik eyleminin önüne geçer çünkü.
Ancak maalesef şunu belirtmek de isterim, mahkemeler hala faili iyi halden yararlandırarak indirim takdiri uyguluyor. Yani verilen cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri, sanığın mahkemedeki tavrı gibi soyut gerekçelerle TCK 62/1 maddesi uygulanmasını görüşüyoruz.
Mahkemenin tavrı
Avukatlar olarak toplumsal beklentileriniz neler?
Bu tip davalar hassasiyetle incelenmeli ve karar da çok özenli olmalı. Ben özellikle kurbana yönelik eylemin en başındaki halini, niteliğini adalet sağlayıcılarıyla beraber tartışmak isterim.
Trans cinayetleri sıradan işlenen cinayetler değil. Her bir saldırı kendi içinde bir nefret duygusu barındırırken, bu nefret ne kadar güçlü ise kurban da o derece acı çekerek katlediliyor. İşte bu eylemin başladığı an görmezden gelinmemeli. Özverili ve adil bir yargılama süreci en büyük özlemimiz bana kalırsa. Objektif bir bakışla yürütülen yargılamada önyargıların da ortadan kalktığını gördüğümüz davalarımız oldu. Daha çok olsun isteriz tabii ki.
Davalardaki hâkimlerin ve savcıların genel tavrı nasıl?
Özverili ve objektif bir yargılama yapılabilmesi için adalet sağlayıcıların da davanın konusu ve kurbanı hakkında bilgi sahibi olması gerekiyor bana kalırsa. Trans bir kadının 20 yerinden korkunç bir şekilde öldürülmesiyle ilgili bir davada hâkimler hala “trans kadın” diyemiyor. “Travesti” veya “eşcinsel” diyor mesela. “Trans kadın” evet, bunu söylemek çok zor değil, tam tersine kurbanın cinsel kimliğinin hedef alındığını gösteren koskocaman somut bir delil. Daha başka birçok yanlış var ama öncelikle önyargıdan bağımsız objektif bir yargılama için çaba harcanmalı diye düşünüyorum.