Karadeniz çevre örgütleri: “Ya bu yıkımı durduracağız ya da yok olacağız”
Rize’de yerel basın ve sivil toplum kuruluşları arasındaki bağları güçlendirmek için düzenlenen “Ekoloji Haberciliği Projesi” yuvarlak masa toplantısı, Atölye BİA/bianet’ten Nazan Özcan’ın konuşmasıyla açıldı.
Rize Fındıklı’daki Kazım Koyuncu Kültür Sanat Evi’nde düzenlenen etkinlikte söz alan Özcan, hem ekoloji örgütlerinin hem yerel-ulusal basının hem de Rize’deki çevre kurum/kuruluşlarının birbirleriyle olan ilişkisini güçlendirmek için toplantının organize edildiğini söyleyerek sözü gazeteci Pelin Cengiz’e bıraktı.
“Ekoloji haberciliği nedir?” başlığıyla konuşmasına başlayan Pelin Cengiz, mesleğe ekonomi gazeteciliği ile başladığını söyleyerek 12-13 yıl önce İkizdere’de verilen hidroelektrik santrali mücadelesinden sonra ekoloji gazeteciliğine yöneldiğini belirtti.
Sürekli değişen bir alan: Ekoloji gazeteciliği
Ekoloji gazeteciliğinin sürekli değişen ve dönüşen bir alan olduğuna dikkat çeken Cengiz, ekoloji gazeteciliğinin aynı zamanda son derece geniş bir alanı kapsadığını söyledi.
Cengiz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Ekoloji gazeteciliğinde uzmanlaşmak, öğrendiğim her şeyi yerle bir eden bir süreç oldu benim için. Ekonomi alanından öğrendiğim haliyle kalkınmamıza yardımcı olacak tüm yatırımlar, buna kömürlü termik santraller de dahil olmak üzere, iyiydi ve ülkemiz için faydalıydı.
“Zamanla gördüm ki Türkiye’nin dört bir yanında ekoloji mücadeleleri veriliyordu ama çoklu sorunlar da artmaya devam ediyordu. Termik santraller, HES’ler, maden ocakları, mega projeler, havaalanı projeleri gibi pek çok proje aynı anda yürütülüyordu.
Yerelin rolü
“Fakat o dönemdeki azmimi ve heyecanımı hatırlayınca, şunu düşünüyorum: Genç gazeteciler neden ekoloji alana ilgi duymuyor? Bunun üzerine de ayrıca düşünmemiz ve tartışmamız gerekiyor. Çünkü ekoloji meselesi ekonomik ve politik meselelerden asla ayrı düşünülemez.
Bir tweet ve kısa bir videoyla dahi yereldeki olayların gündemleştirebileceğinden bahseden Cengiz, yerelin ekoloji haberciliğinde kritik bir rolü olduğuna değindi ve yereller arasındaki deneyim paylaşımının önemine dikkat çekti.
Cengiz, konuşmasını genel seçimlere doğru gidilirken ekoloji mücadelelerinin ve ekolojik yıkımların muhalefet partilerinin gündemine nasıl girebileceğini belirmenin öncelikli meselelerden biri olması gerektiğine değinerek sonlandırdı.
“Her bölgede bir talan”
Cengiz’in konuşmasından sonra ise Rize’de ekoloji mücadelesi veren çevre örgütlerinin ve platformların temsilcileri söz aldı.
İlk oturumda şu konular konuşuldu:
Hasan Azaklı (Emek Partisi Hopa İlçe Başkanı):
“Her bölgede bir talan sürüyor, bunun önüne nasıl geçebileceğimizi ve yerel-ulusal basının görevini tekrar tekrar düşünmemiz gerekiyor. Yerel basında ‘Aman ben görünmeyeyim’ diye bir algı var. Hepsi böyle düşünmüyor ama genel kanı bu yönde.
“Şu an özellikle Fındıklı, Arhavi bölgesine kafes balıkçılığı konusunda büyük bir saldırı var. ÇED toplantıları yaptırılmıyor halk tarafından, ancak yetkililer bu sefer de ÇED yönetmeliğini değiştiriyorlar. Ormanlarımızı yok etmeye çalışıyorlar. Ranta dayanan İmar Planları söz konusu.”
“Sadece hukuk mücadelesine odaklandık”
Kamil Ustabaş (Hopa Halkevi):
“Son yıllarda fiili mücadeleyi bırakıp tamamen hukuksal mücadeleye odaklandık ekoloji mücadelesinde. Hukukun durumu da ortada olduğu için mücadele süreçlerimize dair başka bir bakış açısı geliştirmemiz gerekiyor.
“Halkın katılım kanallarını da açarak yeni bir mücadele hattı örmemiz gerekiyor. İlk mücadelelerimizden biri, 1998 yılında Fırtına Vadisi’nde HES’lere karşı verilen mücadeleydi. Ve bu mücadele hukuksal sürece evrilince mücadeleden uzaklaşıldı. Elbette içinde bulunduğumuz yeni siyasi rejimin de etkisi var bunda.”
“110 yayla gezdim”
Ceren Kazancı Oruç (Şifa Heybesi ve Akademi):
“Doktoramı ekoloji alanında yapıyorum. Daha önce biyokütle alanında çalışıyordum ve bu alanda çalışırken tüm dünyada yaşanan ekolojik yıkımı daha açık bir şekilde görmeye başladım. Şimdi Gürcistan’da bir üniversitede çalışıyorum.
“Yaylacılık hayatının nasıl sürdürüldüğünü gözlemiyorum ve iki yılda 110 yayla gezdim. Ekolojik mücadelesinin sürdürülmesi için nesiller arasındaki bağın yeniden örgütlenmesi gerekiyor. Hangi yaylada söz konusu kültürel bağ korunuyorsa, o bölgenin coğrafyası da bir o kadar sağlıklı oluyor. Genç nesil ise durumun ciddiyetinin farkında değil ne yazık ki.”
Yaşam alanı mücadelesi
Tuğba Yazıcı (Hemşin Yaşam Derneği):
“Karadeniz coğrafyası zorlu bir coğrafya. Emek yoğun işleri yapanlar da kadınlar genelde. Kadınlar üzerinden yürüyen bir yaşam alanı mücadelesi var burada. Coğrafya da sizi kadın ve çocuk haklarını çalışmaya itiyor zaten. Kırsal kalkınma konusuna odaklanıyoruz bir dernek olarak.
“Çünkü kırsal kalkınma, tüm diğer mücadelelerin başarılı olması konusunda bir anahtar. Ekoloji mücadelesi de vermek istiyoruz; ama bu bizim yerelde yapabileceğimiz bir şey değil. Biz burada yaşam alanı mücadelesi veriyoruz aslında.”
“Yaylalar boşa çıktı”
Hami Özçelik (Emekli öğretmen):
“Artvin özeline baktığımızda büyük bir talan olduğunu görüyoruz. Türkiye geneline baktığımızda ise 65 bin maden ruhsatı verildiğini görüyoruz. Ormanlar artık maden ruhsatlarıyla birlikte satılıyor.
“Dedesinden itibaren yaylacılık yapan çobanlar artık diyor ki ‘Ben bu işi yapan son kişi olacağım ailede.’ Geldiğimiz aşamada yaylalar boşa çıktı ve Artvin’de HES’siz bir yer kalmadı.”
“Üç vadi yok oldu”
Nur Neşe Karahan (Yeşil Artvin Derneği):
“Artvin’de yaklaşık 30 yıldır mücadele ediyoruz yaşam alanlarımızı korumak ve mücadelemizin halka duyurulması için. Artvin’in yüzde 75’inde madenlere ruhsat verilmiş durumda. Korunan alanlarımız, derelerimiz, ormanlarımız dahil her yer ruhsatlandırıldı.
“Sadece madenler değil, orman kesimleri, HES’ler, kafes balıkçılığı gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Borçka barajımız tamamen renk değiştirdi ve adeta Borçka bataklığı oldu. Pandemi dönemindeki sokağa çıkma yasaklarından dahi faydalanıldı ekolojik yıkım konusunda.
En çok ses çıkarmamız gereken dönem
“Elimizde kala kala üç köyün tarım alanı kaldı. Yusufeli Barajı, yokoluşun en önemli etkenlerinden biri oldu. Neredeyse üç vadiyi yok etti. Burada yaşayan insanlar dört bir yana savruldu, çünkü yaşam alanları yok edildi.
“Verdiğimiz mücadeleler sonucu elde ettiğimiz kazanımlar da var elbette. Ama bu süreçlerde de yüzlerce kişiye dava açtılar. Basın açıklamalarına gelen polisler kamerayı yüzüme tutarak çekiyorlar artık bizi. Ama korkmuyoruz biz ve insanların da korkmamasını rica ediyoruz. Durum çok zor evet ve en çok ses çıkarmamız gereken bu dönemde sesimiz kısıldı; ama bir tercih yapmak zorundayız: Ya bu yıkımı durduracağız ya da yok olacağız.”
İkinci oturum: Ekoloji haberciliği
Pelin Cengiz’in “Ekoloji haberciliği nasıl yapılır?” başlıklı konuşmasıyla başlayan ikinci oturumda yerelden ulusal basına nasıl haber aktarılmalı ve ekoloji gazeteciliği nasıl yapılmalı üzerine konuşuldu.
Cengiz, ekoloji haberciliğinin olumlu örnekleri öne çıkarmasının gerekliliğine dikkat çekerek, ekoloji alanındaki kazanım haberlerinin diğer insanları aktivizme yönlendirebileceğini vurguladı.
Gündelik kahramanlıklar
Ekoloji haberlerinin olumsuz bir şekilde ele alınmasının, haberi okuyanlarda bir duyarsızlığa da neden olabileceğine dikkat çeken Cengiz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Meseleye olumlu tarafından bakmak zorundayız. Tarafsız, objektif gazetecilik üzerinden insanları harekete geçirmek olmalı amacımız. Ve tabii ki bir takım karar vericiler üzerinde de baskı oluşturmak.
“Haberi hazırlarken bir başarı hikâyesi oluşturmak mühim. Ne gibi bir kazanım var burada? Nasıl bir mücadele verilmiş? Gündelik kahramanlıklar diyoruz buna. Kendi köyünde, yöresinde bir şeyi değiştiren insanlar üzerinden kurgulanan haber dili. Yereldeki haberler insanları daha çok etkiliyor. Buradaki bir mücadele Türkiye’nin, hatta dünyanın başka bir yerindeki benzer mücadeleyi veren insanlara ilham kaynağı oluyor.
Hikâyeleştirmenin önemi
“Olayın anlatımı bir başka önemli detay. Olaydan ilk nasıl haberimiz oldu, nasıl harekete geçtik, bunu hikâyeleştirmek ve tasvir etmek gerekiyor ki insanların olayı ve mekânı gözünde canlandırılmasını sağlamalıyız.
“Ve tabii ki deneyim. Farklı bölgelerdeki benzer mücadelelerin ortaklaşması gerekiyor. Haberlerin fikri takibi bir diğer önemli konu. İkizdere’de neler oluyor şu an? Benim de fikrim olmayabilir. Siz gazetecileri harekete geçireceksiniz.
Failler kim?
“Bir diğer önemli mesele ise failleştirme. Bu HES’leri yapanlar kim? Kamu-özel iş birliğiyle mi yapılıyor bu projeler? Yabancı menşeili bir şirket mi var burada? Bunları bilmek sizler için de önemli. Haritalandırmalar yapılıyordu önceden, kim kiminle ilişkili böylece görebiliyorduk.
“Failleri bilmemiz, tanımamız gerekiyor. Finansal kaynaklar da önemli bir diğer başlık. Kim fonluyor bu şirketleri? Birileri ağaçları kesiyor, ama bunlar dışarıdan gelmiyor. İçimizde bu insanlar.
Somut örnekler
“Ve elbette bilimsel veriyle haberin desteklenmesi. Bilgi kirliliğinin önüne geçmek için rakamların uçuşmaması gerekiyor. Sahada değilseniz de daha önce bu alanda çalışmış bir bilim insanından görüş alınabilir.”
Cengiz, ekolojik tahribatın yaşandığı bölgenin insanların gözünde canlanması için “Şu kadar futbol sahası büyüklüğünde” gibi örneklerin başarılı olduğuna değinerek konuşmasını sonlandırdı.
Dayanışma
İkinci oturumda şu konular konuşuldu:
Eren Atasoy (Fatsa-Ünye Doğa Koruma Platformu):
“Sekiz yıldır aralıksız bir şekilde yaşam alanlarımız için mücadelemize devam ediyoruz. 2014’ten beri maden alanlarına fiili olarak yürüyüşler düzenledik. 2015’te kurduğumuz bir direniş çadırıyla madenin faaliyetlerinin dört yıl durmasını sağladık. Çadırımızı yaktılar ve ama asıl 2016’dan itibaren bizim için geriye gidiş başladı.
“2019’a geldiğimizde kurduğumuz bir dernekle su analizi yaptık ve bölgenin su kaynaklarının yoğun bir ağır metal kirliliği ile boğuştuğunu fark ettik. Ordu ve Ünye hattındaki tüm sondajları durdurduk. Bunu da bir ihbar hattı kurarak yaptık. Yabancı bir araç gördüğünde köylüler, muhtarlar ve diğer herkes birbirine haber verdi. Biz bu araçları durdurduk. Akbelen ve Bergama Direnişleri’nin bize çok desteği oldu. Kazdağları da bizden çok destek aldı. Biz gazeteciliğimizi de kendimiz yapıyoruz: ‘Fatsa Manşet.’ diye bir mecramız var. Fatsalılar her yerde.
Çay sorunu
Caner Odabaş (Karadeniz İsyandadır Platformu):
“Arhavi’de 2013’teki Kavaklı HES mücadelesiyle tanıştım ekoloji mücadelesiyle. Düzgün bir tarım politikasıyla işlemeyen çay sorunumuz var burada. Azot gübreleri gibi kimyasallar kullanılıyor ve bu kimyasallar dere yataklarına, içme sularına karışıyor.
“Evet geçimimizin büyük bir bölümü bundan karşılanıyor ama çay üretimi doğamıza ne kadar zarar veriyor, bunu düşünmemiz ve görmemiz gerekiyor. Biz burada yaşıyorsak söz sahibi de olmamız gerekiyor. Gerektiği zaman yazıp çizebilmeliyiz, gerek zaman bahçeye-bostana girebilmeliyiz.”
Konuşmalardan sonra Karadeniz özelinde nasıl bir örgütlenme örülebilir, ekolojistler ve çevre platformları arasında nasıl daha yoğun bir iş birliği organize edilebileceği tartışıldı.
Yuvarlak masa katılımcılarının kurumları: Hopa Halkevi, Emek Partisi Hopa, Şifa Heybesi, Hemşin Yaşam Derneği, kuzeyteve, ANKA Haber Ajansı, Yeşil Artvin Derneği, Fatsa-Ünye Doğa Koruma Derneği, Karadeniz İsyandadır Platformu, Evrensel Gazetesi, Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP), Haber Rize, Fındıklı Belediyesi, Emek Partisi Fındıklı.
* IPS Vakfı/bianet’in “Ekoloji Haberciliği Projesi” Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik & Medya Uluslararası Merkezi tarafından destekleniyor. Proje kapsamında bugüne dek İstanbul’da iklim haber atölyesi, ekoloji ağı buluşması yaptık ve ekoloji yazı dizisi yayımladık.