Bir ihraç hikayesi: İşsiz kaldı, pazarcılık yaptı, meyhane açtı
Atıldığım günden itibaren bir şekilde yaşam mücadelesi veriyorum. Mecburi olarak ekonomik yönden mücadeleyi öncelemek zorunda kaldım. O günden itibaren çeşitli işler yaptım. Arkadaşlarımla Feriköy pazarında tezgâh açtık, kuru bakliyat sattık, giysi sattık. İki üç ay bir antikacıda çalıştım.”
Arzu Acar, farklı örgütsel yapılarla aralarında ilişki bulunduğu iddiasıyla haklarında soruşturma açılan ve ihraç edilen binlerce kamu görevlisinden biri. İhraç sonrası maaşların kesilmesi, sosyal hakların alınması onu derinden etkiliyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörlüğü’nde 20 yıldır memur kadrosu statüsünde çalışırken ihraç edilen Arzu Acar, yaşamının hiçbir döneminde bu kadar zorlanmadığını söylüyor.
Sosyal dışlanma
Devlet kurumundan ihraçla uzaklaştırılmanın sosyal dışlanmayı da beraberinde getirdiğini vurgulayan Acar, özel sektörde iş bulmanın artık imkânsız olduğunu düşünüyor.
Eninde sonunda insanın kendine sorduğu “Ne yapabilirim?” sorusundan yola çıkarak sonunda Beyoğlu’nda “Zeze” adıyla bir meyhane açıyor. “Başka alternatiflerle bir çıkış yolu bulmak” diyor, “Benim durumumda olanlar için bir zorunluluk hâline geldi.”
Resmi olarak kaldırılan Olağanüstü Hal döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile devlet kurumlarından ihraç edilenler yaşama imkânlarını yine kendileri yaratıyor. İhraçların en çok yaşandığı kurum ise üniversiteler. Üniversitelerde akademik kadronun yanı sıra binlerce insan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında çalışıyor. Acar da o memurlardan biri olarak yaşamına devam ediyordu.
2017’nin Aralık ayında çıkarılan KHK ile görevinden ihraç edilince işsiz kalan İTÜ İdari ve Mali İşler Başkanlığı’nda Şube Müdürü Arzu Acar, önce hakkında soruşturma başlatılarak üniversitedeki görevinden uzaklaştırılıyor.
“Size niye soruşturma açılmış olabilir?”
Zeze’de bir araya geldiğimiz Acar, hemen yanımızda duran tarihi radyonun sesini kısıyor önce. “Niye açıldı bu soruşturma?” diye soruyorum. Mis Sokak’ta Beyoğlu’nun eski evlerinden birinde bulunan Zeze’nin rengârenk çiçeklerle dolu balkonuna doğru dalıp giderken başlıyor anlatmaya:
“Üniversite oluşturulan bir kurul tarafından açılan soruşturmada ilk aşamada sadece ifadem alındı. Hatta soruşturmayı yapan kişiler bile bihaberdi konudan. Sanki onlara bir görev tevdi edilmiş gibiydi. Çünkü bizim niye soruşturmaya uğramış olabileceğimize dair soruları onlar bize soruyordu. Ellerinde somut bir delil olmadığı için ‘Niye size bu soruşturma açılmış olabilir?’ gibi sorular sordular.”
Aynı zamanda Eğitim-Sen yöneticisi
Acar, 10 yıldır Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim Sen) üniversite temsilciliğini yürütüyor. Üniversitede kamu görevlilerinin aleyhine yapılan değişikliklere karşı çıktıkları için dayanaksız olarak işine son verildiğinin altını çiziyor:
“Soruşturma usulsüz ve hukuksuz bir biçimde yürütüldü.”
OHAL’in ilanıyla 22 Temmuz 2016 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan 667 sayılı KHK ile kurumların başkanlığına devlet memurlarını soruşturma yetkisi verilmişti. Binlerce kamu görevlisinin işine son verileceği ilk “operasyon” o günlerde başlıyor.
Acar, kamu yöneticileri ve rektörlerin başlattıkları soruşturmalarla kendisi gibi birçok insana haksızlık yapıldığına inanıyor:
“Bu soruşturmalarla genellikle kurumlarda muhalif olan, daha önceden sorun yaşadıkları veya istemedikleri personeli de uzaklaştırdılar. Farklı yapılarla ilişkisi olduğunu düşündükleri, hedef olarak gördükleri çalışanlara yönelik haksız suçlamalar yönelttiler. Eğitim Sen’in 10 üyesi hakkında soruşturma başlattılar.”
Peki siz?..
“Ben üniversitedeki sendikal çalışmalarda hem yönetici hem temsilci olarak öne çıkan birisiydim. Lojmanların, servis sayılarının azaltılması, performans sisteminin yerleştirilmeye çalışılması gibi kamu personelinin aleyhine olan girişimlere itirazımızı biliyorlardı. Keza kreş ücreti yüzde 70 oranında artırılmıştı. Buna karşı ciddi bir etkinlik yürütmeye çalışırken attılar.”
20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL’in “demokrasi ve hukuk devleti ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik bir tedbir” olarak belirtilen gerekçesini hatırlıyoruz… Acar’ın yüzünde acı bir gülümseme oluşuyor:
“Bunun ne darbe ile mücadeleyle bir ilgisi var ne de temel hak ve özgürlüklerin korunmasıyla.”
Soruşturmanın ardından üç arkadaşıyla görevinden uzaklaştırılmış.
24 Aralık 2017 tarihinde yayımlanan 695 sayılı KHK ile de işini tamamen kaybetmiş.
Üniversitelerin idari kadrolarından bir gece yarısı ihraç edilen bin 427 kamu personelinden sadece biri.
Hukuki yollara başvurmuş. Henüz karar çıkmamış ama İdari Mahkeme’nin benzer bir başvuru hakkındaki kararı dolayısıyla kaygılı:
“Bu tamamen hukuksuz bir karar, çünkü biz arkadaşlarımla üniversitenin idari soruşturma işlemine karşı dava açmıştık. KHK işlemine karşı değil. Maddi anlamda hukuk kurallarına bile aykırı bir karar verildi. Benim için de böyle bir karar verilirse İstinaf Mahkemesi’ne itirazımızla süreç devam edecek. Ayrıca KHK ile ihraç edildikten sonra OHAL İnceleme Komisyonu’na da başvuru yaptık.”
İhraçları değerlendirmek üzere hükümet tarafından kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu 108 bin 905 başvuru yapıldığını, 19 bin 600 dosyanın incelenerek ancak bin 10 kişinin görevine iade edildiğini duyurmuştu. Komisyonun “yanlış” kararlarına karşı yargıya başvuru açık bulunuyor ama Komisyon “icrai” yetkisi olmaması ve yargıya doğrudan erişim hakkını ortadan kaldırması nedenleriyle hukukçular tarafından eleştiriliyor.
“Ülkenin geldiği nokta itibariyle OHAL Komisyonu’ndan da mahkemeden olumlu bir sonuç beklemiyorum” diyor Acar. Emekli olabilmek için yaş sınırını beklemek zorunda da olduğu için çareyi Zeze’yi açmakta bulmuş gibi.
“Zeze kendini var etme mücadalesi veren bir Kürt kadının ismi”
“Zeze” kelime anlamıyla da merak uyandırıyor. “Nereden aklınıza geldi?” diye sormamla hemen yanıt veriyor.
“Zeze Kürtçe bir kadın ismi. Burada daha önce bir kafe/restoran varmış. O restoranın sahibi arkadaşım kendini var etme mücadelesi veren bir kadının hikâyesini okumuş. Zeze, Koçgiri tarafında ‘deli’ bir kadının ismiymiş. Burayı devraldığım arkadaş o hikâyeden esinlenerek bu ismi vermiş. Benim de hem fonetik hem de anlam itibariyle çok hoşuma gitti.”
Koçgiri, şimdiki adıyla Zara, Sivas’ın bir ilçesi. Dersim’den göç eden Alevilerin kendine yurt edindiği bir bölge olma özelliği taşıyor.
Acar kendisine yapılan haksızlığı unutamıyor, anlatırken bazen uzaklara dalıp gidiyor ama heyecanını da saklamıyor:
“Meyhane özüne uygun bir yer olsun istiyorum. Yani sadece yeme içmenin değil, sohbetin merkezde olduğu bir araya gelme mekânı.”
“Özellikle de” diyor, “Rutin çalışmalarının içinden çıkamayan kadınların rahatlıkla ve ağırlıklı olarak geldiği bir meyhane olmasını hedefliyoruz. Mesela buranın ilk açılışını kalabalık bir kadın öğretmen grubuyla yaptık.” Kadınların kamusal alanda, bir meyhanede de var olabilmesi onun yeni işinde ulaşmak istediği önemli bir hedef.
Az sonra müşteriler geleceği için bir yandan da hazırlık yapılıyor Zeze’de. Mezeler, zeytinyağlılar… Sağ yanımızda duran tarihi radyonun hüzünlü sesi duyulmaya başlıyor yeniden..