Pandeminin prekaryası: Sanatçılar
Koronavirüsten en sert etkilenen gruplardan biri de sanatçılar. Bir buçuk yılı aşkın süredir yaşanan mağduriyetlerini ve yetersiz desteklere dair seslerini duyurmaya çalışan sanatçıların zorlu süreci, “Prekaryanın Görünmeyen Özneleri: Pandemi Döneminde Sanatçılar” kitabında ele alındı.
Kitap, iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde pandemi dönemindesanatçıların yaşadıklarını inceleyen ayrıntılı bir araştırma raporu, ikinci bölümde ise oluşturulan dayanışma pratiklerine değinen bir makale yer alıyor.
Kitabın yazarı Eda Yiğit, bianet’e hem yazım hem de pandemi sürecini anlattı.
“Disiplinlerarası gezinen bir prekaryayım”
Eda Yiğit kendisine öncelikle “bağımsız araştırmacı” olarak tanımlıyor, ancak üreteceği eserlerin sürecine göre sanat yazarı, küratör, koordinatör, sözlü tarihçi de olarak pozisyon alabildiğini anlatıyor:
“Emeğin tanımlanma biçimi zamanın ruhuna uygun olarak döneme ve üretimlere göre değişkenlik gösterdiğinde titrim de değişebiliyor, akademik alanda ise toplumsal bellek üzerine doktora çalışmamı sürdürüyorum.
“Disiplinlerarası alanda gezinen, sanat alanında dayanışma pratiklerine odaklanan, akademik alan ile sanat alanı arasında esnek ve ihtiyaç odaklı bağlar kurmaya çabalayan bir prekaryayım. Çünkü ben de esnek çalışmak durumunda olan, geleceği öngöremeyen, yer yer güvencesiz ve kırılgan hissedenlerdenim.”
Şartlar sanatçıları birer prekaryaya dönüştürebilir
İçerisinde bulunduğumuz dönemde çalışma pratikleri ve güvencesizlik hallerinin sanatçıları da prekarya olarak yeniden düşünmeyi gerektirdiğini savunan Eda Yiğit, buna gerekçe olarak şu nedenleri sayıyor:
“Kültür-sanat alanında üstlendikleri sorumluluk ve pozisyonlar arası geçişkenlikler, sanat ve emek arasındaki girift ilişki, sanat ve sermaye arasındaki etkileşim dinamikleri vb. etkenlerden söz edebiliriz. Sanatçıları prekarite çatısı altında kırılgan özneler olarak yeniden düşünmenin, sömürü alanlarını ve mekanizmalarını görünür hale getirmek ve tartışmayı mümkün kılmak anlamına geleceğini düşünüyorum.
“Bunun dışında sanatçılar için güvencesizlik, proje bazlı ya da kısa süreli işlerde çalışmak, gelecek öngörüsüne sahip olmaya engel bir çalışma rejimi anlamına geliyor. Sanatçılar çalışmazlarsa (işsizlik, kriz zamanlarında hayatın sekteye uğraması ya da esnek çalışma koşullarından kaynaklı olabilir) hayatlarını sürdürebilecek asgari olanaklardan yoksun kalabiliyorlar.”
“Kriz zamanlarında aciliyetler karşısında yetersiz çözümler üretmeye çalışmaktan öte uzun vadeye yayılan, kalıcı, gerçekçi ve ihtiyaca dönük kararlar üretebilmek adına geniş ölçekli araştırmaların yapılması önem taşıyor.”
39 soruluk anket
Eda Yiğit araştırmanın aşamalarını da şu şekilde özetliyor:
“İlk aşamada 39 soruluk bir anket tasarladım. Bu anket, güncel sanat alanında yayın yapan mecralarda duyuruldu ve kültür-sanat emekçilerinin ve sanatçıların desteğiyle yaygınlaştırıldı. Ankete verilen bir aylık süre tamamlandıktan sonra sonuçlar analiz edildi, kitap için özel fotoğraflar üretildi.
“Sonrasında ise tasarım ve veri görselleştirmesi süreçleri tamamlandı. Kriz zamanlarında aciliyetler karşısında yetersiz çözümler üretmeye çalışmaktan öte uzun vadeye yayılan, kalıcı, gerçekçi ve ihtiyaca dönük kararlar üretebilmek adına geniş ölçekli araştırmaların yapılması önem taşıyor.”
Araştırmanın daha büyük ölçeklere yayılması gerektiğini savunan Eda Yiğit şunu belirtiyor:
“Sanat alanında prekaritenin somut karşılıklarını tartışmak, kategorize edebilmek, araştırmanın kurgusunu daha kalabalık ortamlarda geniş masalarda konuşabilmek değerli olacak.
“Kültür-sanat alanında çalışan kurumların araştırma sürecini desteklemeleri, Omuz Dayanışma ve Paylaşım Ağı ve Bağımsızlar gibi platformların ağlarındaki sanatçılarla birlikte araştırma süreçlerinin paydaşı olmaları ve güncel olarak gündemlerinde tutmalarının kıymetli olacağı inancındayım.”
“Araştırma sonucu oldukça iç karartıcı”
Araştırma sonucunda kendisini en çok şaşırtan sonucu sorduğumuzda ise araştırma sonuçlarının kendisini şaşırtmadığını söyleyen Eda Yiğit araştırmanın özetini şu şekilde yapıyor:
“Bana kalırsa araştırma bu konudaki en önemli ve büyük sorunu ortaya koyuyor. Anket katılımına bakıldığında çoğunlukla görsel sanatlar alanında, ortalama 30’lu yaşlarında, lisans ve üstü eğitime sahip sanatçılardan oluşan bir örneklem grubu olduğunu söyleyebilirim. Sonuçlara göre yüzde 43’ünün 2 bin lira ve altı gelir grubunda olduğu yani açlık sınırı altında yaşadığı, yüzde 31’inin sosyal güvencesi bulunmadığı, yüzde 58’inin herhangi bir mülkü olmadığı, yüzde 64’ünün ekonomik destek (ebeveyn, büyük ebeveyn, partner, diğer akraba, fon, burs, SGK katkısı) almak zorunda kaldığı, yüzde 80’inin başka işlerde çalışmak mecburiyeti taşıdığı, yüzde 13’ünün haftada 45 saat üzeri çalışmak zorunda olduğu, yüzde 36’sının sanatçı atölyesinin olmadığı, yüzde 83’ünün bir galeri / kumpanya / müzik şirketi ya da bir yayınevi tarafından temsil edilmediği görülmüştür. Bu oranlar iç karartıcı ve acilen kalıcı çözüm üretilmesi gerekliliğini gösteriyor.”
Araştırmaya erişim ücretsiz
Kitabın ücretsiz erişimde olmasının kendisi için çok önemli olduğunu söyleyen Eda Yiğit; “Konunun doğası gereği, güvencesizlik üzerine yapılmış bir araştırmaya para vermeden erişmenin anlamlı olacağını düşündüm. Önemli olan bir diğer nokta, konu üzerinden karar ve politika üretmesi gereken mecralara, kültür-sanat kurumlarına ve yerel yönetimlere kaynak olarak ulaştırılması önem taşıyordu. Gücüm yettiğince doğrudan iletişime geçip kütüphanelerine girmesi için çaba sarf ettim.”
Araştırma, e-kitap olarak www.edayigit.xyz/prekarya linkinden indirilebilir.
Kitabın dağıtım noktaları İstanbul-Beyoğlu’nda Semerkant Kitabevi, İstanbul-Kadıköy’de Plakkitap, Ankara’da Ka Atölye, İzmir-Konak’ta Duvar Kitabevi ve İzmir-Bergama’da Sarı Denizaltı İnisiyatifi.
Dağıtım noktalarının detaylı adres bilgisine yukarıdaki linkten ulaşabilirsiniz.