Pandemi mevsimlik tarım işçilerini nasıl etkiledi?
*Manşet fotoğrafı: Sedat Yaşlı
Pandemi sürecinde eve kapanma ve sokağa çıkma yasakları kadın ve erkek mevsimlik tarım işçileriyle çocuk işçileri kapsamadı. İçişleri Bakanlığı genelgesiyle mevsimlik tarım işçileri ailecek yollara düştü.
Harran Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sedat Benek pandemi döneminde Şanlıurfa’dan Hatay, Uşak ve Eskişehir illerine giden mevsimlik tarım işçileriyle görüştü.
Bu görüşmelerde mevsimlik tarım işçilerinin sağlık, ulaşım barınma ve çalışma koşulları ile ilgili edindiği bilgileri/verileri bizlerle paylaştı.
Prof. Dr. Benek 22 yıldır Mevsimlik Tarım İşçiliği, Çocuk İşçiliği, Kadınların Yerel İstihdama Kazandırılması ve Kız Çocuklarının Eğitimi üzerine çalışıyor: “Mevsimlik tarım işçi aileleri ve bu sektörde çalışan çocuk işçiler bu hassas süreçte adeta virüs ile baş başa bırakılarak kaderlerine terkedildiler ve bu kırılgan gruplar ‘yoksulluk’ ile ‘virüs’ arasında sıkışıp kaldılar.”
Pandemi sürecinde, mevsimlik tarım işçiliğine ilişkin neler gözlemlediniz? Yaptığınız görüşmelerde mevsimlik tarım işçi aileleri neler söyledi?
Pandemi süreci genel olarak tüm toplumu etkiledi. Mevsimlik tarım işçilerinin de aralarında yer aldığı dezavantajlı ve kırılgan grupları çok daha fazla etkiledi. Mesela, Nisan ayında gidenlerin hemen hemen hepsi yolda ateşleri ölçülmelerine rağmen 14 gün karantinaya alındılar. Dar çadırlarda 14 gün tutuldular. Oysa ki, sosyal mesafe anlamında tarlada bulunmak daha güvenli. Mayıs ayında gidenlere ise, 14 günlük karantina uygulanmadı. Çıkarılan genelge ile yerel hakla ilişki kurmaları engellendi.
Bu süreçte işçilerin ulaşım masrafları ise ikiye katlandı. Çadırlarda kalan kişi sayısı azaltıldı. Çadır sayısı artırıldı. Fazladan çadır masrafı çıkarıldı mesela. Urfa’dan Uşak’a gitmenin yol maliyeti 2 bin 500 TL. mevsimlik tarım işçiliğine ilişkin çıkarılan genelgeye göre yol masrafını işveren karşılamalıydı ama sahadaki işçiler itiraz etmelerine rağmen yol masrafının yarısının kendilerine yüklendiğini söylediler.
İşçiler, pandemi sürecinde koronavirüse karşı sağlıklı ateş ölçümünün yapılmadığını aktardılar. Ateş ölçümleri de zaten sembolik olarak kaldı. İşçiler, ateş ölçümü olduğu gün işe gidemiyor, işe gitmedikleri günün ücreti ise kendilerine ödenmiyor. İşçiler, ücretlerinin ödenmesini istiyorlar.
İşçiler, gittikleri bölgelerde, sıtma hastalığı, uzun süre güneşe maruz kalma sonucu tansiyon, kalp hastalıkları, yoğun ilaç ve gübre kullanımı sonucu çeşitli hastalıklara yakalanıyor. Hatay’da görüştüğümüz bir grup temiz içme suyuna erişemediklerini, içtikleri tuzlu su nedeniyle birçok kişinin hastanelik olduğunu anlattı.
Çocuklar römorklarda yatırılıyor
Mevsimlik işçilerin bu süreçte aldıkları yevmiyeler daha önce aldıkları yevmiyeye göre değişti mi? Çalışma saatleri nasıl mesela? Ve bir de tabi çocukların durumu…
Aynı sektörde çalışan işçilerin ücretlerinin farklı olması bir sorun. İşçi şeker pancarının dönümü başına Eskişehir’de 150, Kayseri ve Sivas’ta 100 lira alıyor. Ayrıca, hala bazı yerlerde dönüm başı ücreti de belirsiz. Günlük yevmiyeler de bir yerde 85, başka bir yerde 70 lira.
İşçiler günde 11- 12 saat çalışıyorlar, sekiz saat değil. Mevsimlik tarım işçileri en örgütsüz kesimlerden maalesef. Bu noktada işveren ve çavuşların çıkarları öne çıkıyor. Aynı bölgede aynı işleri yapıyorlar, ücretler aynı değil. Normal yevmiyenin altında çalışmak zorunda kalanlar da var.
Çadırlarla çalışılan tarla arası ulaşım güvenli olmayan kamyonlarla sağlanıyor. Uşak’ta tütün toplama işi gece yapmak zorunda. İşçiler, bir iki yaşlarındaki çocuklarını römorklarda yatırıyorlar. Yasak olmasına rağmen 11-12 yaşındaki çocuklar tarlada çalıştırılıyor.
Kadınlar ve kız çocukları iki mesai yapıyor
Peki, Mevsimlik tarım işlerinde çalışanlar arasında cinsiyete dayalı iş bölümü var mı? Kadın ve erkeklerin görev dağılımları nasıl oluyor mesela?
İşçiler, sabah çok erken tarlaya gidiyorlar. Kahvaltıyı kadınlar ve kız çocukları hazırlıyor. Tarladan çadıra döndüklerinde akşam yemeği ve yatak indirme, çamaşır yıkama, çocuk bakımı, ekmek yapımı başlar. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu temizlik ve bakım işleri akşam yatana kadar kadınların ve kız çocuklarının görevi olarak görülüyor. Böylece kırılgan kesimin en mağdurları olan kadınlar, iki mesai yapıyorlar. Neredeyse günde 15 saat çalışıyor.
Urfa’da 40 bin çocuk var
Urfa’da ne kadar mevsimlik tarım işçisi var? Bunun ne kadarı çocuk?
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, Türkiye’de tarım işçisi 5 milyon civarında. Bu 5 milyon içinde en kırılgan olan kesim mevsimlik gezici tarım işçileridir ve aileleri ile gittikleri için bunların sayıları yaklaşık 1 buçuk milyon civarındadır.
Bu grup, yıl içerisinde tarım arazilerinde çalışmak için birden fazla bölgeye gidiyorlar. Mevsimlik gezici tarım işçilik faaliyetine bütün aile fertleri katılıyor. Urfa’da mevsimlik gezici tarım işçisi aile sayısı, TUİK verileri daha az olmakla birlikte, bizim araştırmalarımıza göre 70-80 bin.
Urfa’da, il çapında, mevsimlik gezici tarım işçisi ailelerin çocuk sayısı 40-50 bin civarında. Yani, bu çocuklar okula geç başlıyor, okulu erken bırakıyor.
Uzun yıllardır bu alanda çalışıyorsunuz, mevsimlik tarım işçiliğine ilişkin neler değişti?
Normalde baktığımız zaman, gelişmiş bölgelerde nöbetleşe yoksulluk kuramı işliyor. Buna göre; köyden kente göçenler 1950 sonrasında kent çeperine dâhil oluyorlar. Fakat sanayinin gelişmemiş olduğu bölgelerde ise nöbetleşe yoksulluk kuramı işlemiyor. Sanayi gelişmediği için köyden kente gelse de elinde bir şey yok. Nenesi, annesi, kendisi mevsimlik gezici tarım işçisi olarak çalışmaya devam ediyorlar. Bu yoksulluk sürüp gidiyor.
Bu süreçte, minibüslerde yolcu sayısında kısıtlamaya gidildi. Adana’da bir transit durduruldu kesilen para 45 bin TL, eğer pandemi olmasa zaten böyle gidiyorlar. Bagaja bile alınıyorlardı. Bir güvenceleri yok resmi kayıtlara kazalar iş kazası olarak değil trafik kazası olarak geçiyor.
Geçmişten bugüne ne değişti diye sorarsak? Hiçbir şey değişmedi. Çocuk işçiliği daha da artacak. Kadınlar ve çocuklar için daha kötü olacak. Mevsimlik tarım işçiliği bitmedi.Aksine koronavirüs sonrası ekonomik kriz, işini kaybeden ve daha da yoksullaşan kesimin katılımıyla bu sayı giderek artacak!
Başka şansları yok
Coronavirüs mü yoksulluk mu?
Coronavirüs sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nden Türkiye’ye kadar bütün dünya sınırlarını kapattı. Fakat gıda tedarik zinciri söz konusu olunca ne yazık ki göçmen işçiler muaf tutuldu. ABD Meksika’dan, Almanya Romanya’dan, Polonya Ukrayna’dan göçmen mevsimlik işçi getirtti. Türkiye’de bulunan Suriyeliler sadece bulundukları şehirlerde çalışabildikleri halde bu süreçte mevsimlik işçi olarak il dışına gitmelerine izin verildi.
Onlara “Virüs mü yoksulluk mu?” diye sorduğumuzda “başka şansımız yok”diyorlar. Yani, başka şansları yok. En kırılgan yaşam koşullarına sahip bir kesimden bahsediyoruz. Ben bir akademisyen olarak bu süreçte başka bir yere gitmem ama yoksulluk sınırının altında olan bu kesim karantinadan muaf, gittikleri alanlarda hiç de hijyen olmayan koşullarda çalışmak zorunda.
Çözüm nedir?
Bu konuya iki noktadan bakmalıyız.
Birincisi çocuk işçiliği noktası ve dolayısıyla çocukların eğitime erişimi. Türkiye’de 2 milyon çocuk işçi var, bunların yüzde 70’i mevsimlik tarım işçisi. Çocuk işçiliği son bulmalı. Daha da önemlisi bu çocukların eğitime erişimleri sağlanmalı.
Diğer önemli nokta ise mevsimlik gezici tarım işçilerinin sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yaşam ve çalışma koşullarının düzenlenmesidir. Devlet tarafından oluşturulacak bir kalemle yaşamları askeri yaşam koşullarının üstüne çıkarılmalıdır.
Mevsimlik tarım işçileri devlet tarafından desteklenmelidir kurumsal bir şekilde. Mesela asgari sigortaları yapılmalı. Bunu devlet yapmalı. Diğer taraftan bir standarda bağlanmalı. Yöreden yöreye değil örneğin Hatay’daki bir soğan toplama ile Ege’deki bir üzüm toplama işinin çalışma saatleri, ücretleri gibi şartlar belli bir standarda bağlanmalıdır.
Bu işçilerin hakları, emekleri verilmeli. İşverenin yetersiz kaldığı noktalarda Sosyal Devlet anlayışı ve desteği devreye girmelidir. Yöreden yöreye değil sosyal devlet kurallarına bağlı olan çalışma imkânları sunulmalı.
Prof. Dr. Sedat Benek Hakkında
Akademisyen, coğrafyacı, Harran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi, bölüm başkanı, Prof. Dr. 20 yılı aşkın bir süredir, Bölgesel Kalkınma, Siyasi Coğrafya, Sınır, Göç, Sosyal Entegrasyon, Sosyo-Ekonomik Analiz, Mevsimlik Tarım İşçileri, Çocuk İşçiliği, Kadınların Yerel İstihdama Kazandırılması ve Kız Çocuklarının Eğitimi ile ilgili çalışıyor.
Hilvan’da ilköğretim okullarının eğitim öğretim kayıtlarına bakarak okulu erken bırakan ve okula geç başlayan mevsimlik tarım işçisi öğrencileri tespit etti. Bu öğrenciler üzerinden ailelere ulaştı. 2009’da benzer bir çalışmayı Urfa Merkezde yaptı. Sonuçlar üzerinden “Pamuk Tarlasına Değil Okula Gitmek İstiyorum” projesi ve benzeri projeleri yürüttü.
TRT-Kürdi’de yayımlanmak üzere Türkiye-Suriye sınırındaki insan hikâyelerinden oluşan 39 bölümlük Çiroken Sinor (Sınır Hikâyeleri/ 2010-2011) belgeselini ve Halep’ten Urfa’ya gelen yedi yaşındaki bir çocuğun hayat hikâyesini konu edinen Kevok (Güvercin-2016) kısa filmini yönetti. Ayrıca, mevsimlik tarım işçilerini konu edinen ve birçok ödül alan belgesel ve kısa filmler de çekti: Mevsimlik Tarım İşçileri (2009), Gap’tan Ortadoğu’ya (2010), Urfa’da Çocuk Olmak (2011), Eğitim Umuttur (2013), Şakha (2017), Sulara Kapılmak (2018), Bir İnsan Bir Kent (2019) ve Göbeklitepe Sakinleri (2020). Lisansını Uludağ Üniversitesi’nde, yüksek lisansını Harran Üniversitesi’nde ve doktorasını da Ankara Üniversite’nde tamamladı. Akademik unvanlarını Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde aldı. 1971’de Hilvan İlçesi Hoşin köyünde doğdu.