“Kültür-sanat haberciliği, hayatın bir parçasıdır”
Atölye BİA’nın Nisan-Mayıs aylarında akademisyen Sevilay Çelenk kolaylaştırıcılığında düzenleyeceği tematik atölyelerden ilki olan Kültür-Sanat Haberciliği, 7 Nisan’da (dün) 30 kişinin katılımıyla online olarak gerçekleştirildi.
Tematik atölye dizisinde yer alan diğer tematik atölye başlıkları ise şöyle:
- 14 Nisan – Spor Haberciliği Atölyesi
- 21 Nisan – Yaşam/Toplum Haberciliği Atölyesi
- 12 Mayıs – Magazin Haberciliği Atölyesi
TIKLAYIN – Atölye BİA’nın sıradaki tematik atölyesi: “Spor Haberciliği”
Kültür-Sanat Haberciliği Atölyesi’nde gazeteciler Efnan Atmaca ve Erkan Aktuğ konuk, akademisyen Sevilay Çelenk ise kolaylaştırıcıydı.
7 Nisan Perşembe akşamı 19.00 – 21.00 saatleri arasında gerçekleşen atölyede; kültür-sanat haberciliğinin ne olduğu, neleri kapsadığı, dünyada ve Türkiye’de nasıl yapıldığı ve nasıl yapılması gerektiği, kültür-sanat haberciliğinin neden gerekli olduğu, etik kurallarının neler olduğu, sınırlarının belli olup olmadığı ve nasıl bir dinamiğe sahip olduğu üzerine konuşuldu, Atmaca ve Aktuğ deneyimlerini aktardı.
“Kültür-sanatın kendine ait bir ajandası var”
Atölye, Sevilay Çelenk’in kolaylaştırıcılığında, Atmaca ve Aktuğ’un kültür-sanat alanında nasıl çalışmaya başladıklarını anlatmasıyla başladı.
Çelenk, “Kültür-sanat haberciliği denince aklımıza yüksek farklara dair bir şey geliyor; tiyatrodan sinemaya, müzikten resme. Kapsamı daha geniş düşünülebilir mi? Nasıl bakmalıyız? Kültür-sanat haberciliği uzmanlaşmış sanat alanlarıyla sıradan insan arasındaki bir tür kültür kurmak mıdır ve bu alanda yazıp çizmek gibi midir? Yoksa bir popüler kültür alanı da var aslında, orada milyonların tükettiği içerikler de var, diziler var, magazin var. Bütün bunlarla birlikte düşününce ne söyleyebiliriz?” diye sordu.
Atmaca, şöyle yanıtladı:
“Kültür-sanatın kendisine ait bir ajandası var. Yeni çıkan oyunlar, vizyona giren filmler, yeni yayınlanan kitaplar. Kültür-sanat etkinliklerinin insanlara ulaşmasında bir aracı görevi üstleniyoruz. Kültür-sanatın ajandası sandığımızdan daha yoğun aslında. Bir süzgecimiz de elbette var. Önemli olan görmeden, okumadan, izlemeden bir kültür sanat haberi yapmamak ve bunu okuyucuya tanıtmamak. Bunun altını çizmek gerekiyor.
“Kültür-sanat haberleri yaparken bir sınır çizmek de gerekiyor, biz “üretilen” çalışmalar üzerinden gidiyoruz. Beyoğlu’nun değişen çevresi de kültür-sanata girer, müzeler de. Galataport da haber alanımıza girer, kent ve insan kültürüne hizmet eden her şey bizim alanımıza girer. ‘Üretilene’ katkıda bulunmakla yükümlüyüz. Üretileni gündemle bağ kurup, sanatseverle buluşturuyoruz.”
Aktuğ ise şunları söyledi:
“Gazeteciliğin temel kurallarından bağımsız olarak kültür-sanat haberciliği bir uzmanlık alanı gerektiriyor. Ve kültür-sanat ihtiyacımız olan bir şey. Bizi biz yapan şeylerden birisidir. Bankacı da olsak, kitap okuyup sinemaya gideriz. Çünkü bizi besleyen bir şeydir. Kültür-sanat haberciliğinde risk barındıran ve sınırının belli olması gerektiği nokta ise şudur: Gazeteci bir zaman sonra eleştirmen olmaya başlıyor. Habercilik o noktada sınırlı, dolayısıyla sanatçıyı, sanatı, yapılan işi biz eleştiren değil, aktaran olmalıyız. Bir eleştiri eklemek istiyorsak da bunu yapılan yorumları alıntılayarak ve kaynak göstererek yapmak, habercilik açısından daha doğru olur.”
“Kültür-sanat temel bir alan”
Çelenk, daha sonra Türkiye’de kültür-sanat haberciliğinin artık mümkün olmamasından söz edildiğini ve böyle bir dönemden geçilip geçilmediğini sordu. Böyle bir riskin neden olduğu üzerine tartışıldı.
Atmaca, “Şartlardan dem vurabiliriz, her zaman bunu eleştirebiliriz de ancak bazen çuvaldızı kendimize batırmamız gerekiyor. Çünkü muhabirler mesleğe zarar verecek bir şey yaptığı zaman, işte o zaman mesleğimiz elimizden alınabilir, tehlike altına girebilir. Bu noktada yapılan haberciliği egomuzu besleyecek bir şey olarak görmemeliyiz” diyerek şöyle devam etti:
“Dolayısıyla haberini yapmayacağımız bir filme gitmedik, bir etkinliğe katılmadık. Çünkü çıkar sağlamaya çalışmıyoruz. Gazetecinin böyle bir amacı olursa, kaynakla olan ilişkisinde hem bu ilişkiyi hem de haberciliğin zeminini kaydırabilir. Biz yıllardır kültür-sanat haberciliği yapıyoruz, hala yapabiliyoruz. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun, içerisinde bulunduğumuz durumda çeşitlilik azalıyor ve özgürlük alanları sınırlı olabiliyor ancak çabalarsak bir şeyler yapabilir ve bu durumu değiştirebileceğimize inanıyorum.”
Kültür-sanatın temel bir alan olduğunu söyleyen Aktuğ ise şöyle devam etti:
“Bir gazete için dış haberler, ekonomi ve politika bölümü nasıl temel bir şeyse, kültür-sanat da bence öyle. Yarıştırmaya kalkarsak, tabii ki diğerlerinden bazı durumlarda geride kalacak. Mesele burada yartıştırmak değil, bunu tercih etmek ve bunda ısrar etmek. Gazeteler kapanıyor, sanat sayfaları eskisi gibi yok, artık dijitale kaymış durumda. Hatta kültür-sanat kategorisi sitelerde arka planda kalan bir kategoriye dönüştü. Artık okunma sayıları daha ön planda. Dolayısıyla kültür-sanat haberciliğini tercih etmek ve bunda ısrar etmek temel mesele.”
“Haberin yeni bir dil bulması gerekiyor”
Çelenk, teknolojik gelişmelerin ve dijitalleşmenin kültür-sanat haberciliğine nasıl yansıdığını da sordu.
“Dijital habercilikte günümüzün gerçeği. Gazete sayfalarını ellemeyi seviyor olsak da her şeyi internetten takip ediyoruz artık” diyen Atmaca şunları söyledi:
“Aslına bakarsanız gazeteciliğin diliyle ilgili bir sorun var. Gündelik bir haber, ertesi gün eskimiş haber olabiliyor. Dolayısıyla haberin yeni bir dil bulması gerekiyor. Kültür-sanat bu konuda yine en avantajlı. Biz bir ajans kullanmıyoruz, her gün özel haber üretiyoruz. Bize hep haberin bir yerinden tutup, öyküleyerek biraz edebi bir dille o habere özgünlük katmamız söylenirdi. Biraz kalemini oynatmak diyebiliriz. Sanırım haberciliğin kurtuşluşu biraz da burada. Haberi dümdüz vermekten ziyade, insani bir hikayeyi öne çıkarmak, farklı bir yerinden tutmak gibi. Bir yandan da çağa ayak uydurmamız gerekiyor.”
Aktuğ, eskiden sinema kitaplarının, edebiyat ansiklopedilerinin olduğunu ve bunların kültür-sanat servislerinin demirbaşı olduğundan bahsetti:
“İhtiyaç halinde bu kaynaklara bakardık. Ancak şimdi her şeye internetten ulaşabiliyoruz. Dolayısıyla kültür-sanat habercisiysek özgün bir haber çıkarmamız gerekiyor. Haberci haberini farklılaştırmalı. Haberin, biraz gazetecinin kendi deneyimi ve aktarımıyla şekillenmesi gerekiyor. Özel bir haber yapmıyorsanız bize, rutin ve güncelik bir haberde mutlaka o haberi farklılaştırmanız gerekiyor. Çeşitli alıntılar yaparak, farklı kaynaklara bakarak bir derleme yapıp, deneyiminizle, kendi cümlelerinizle aslında özgün bir haber yapabilirsiniz. Şartlar bazen aynılaştırabiliyor ama biz hep farklı bir habercilik ortaya koymalıyız.”
Atölye, soru-cevapların ardından sona erdi.
Erkan Aktuğ hakkında
Hürriyet gazetesinde Kitap Sanat eki şef editörü olarak çalışıyor. 2019’dan bu yana aylık Milliyet Sanat dergisinin Plastik Sanatlar bölümü editörlüğü görevini de sürdürüyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGS) ve Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyesi. 1996 Eylül’ünde stajyer muhabir olarak girdiği Radikal gazetesinin kültür sanat servisinde sırasıyla muhabir, editör ve Kültür Sanat Şefi olarak görev yaptı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema bölümünden mezun oldu. Üniversite yıllarında Ankara Film Festivali ve Gezici Festival/Avrupa Filmleri Festivali’nde çalıştı. 1 Mayıs 1973’te Trabzon Akçaabat’ta doğdu.
Efnan Atmaca hakkında
Daha önce Akşam, Radikal ve Hürriyet gazetesinde görev yapan Efnan Atmaca, Milliyet gazetesinin Kültür Sanat müdürlüğünü yürütüyor.
Sevilay Çelenk hakkında
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünde öğretim üyesi iken barış imzacısı olması nedeniyle 6 Ocak 2017 tarihinde 679 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi. Lisans eğitimini aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde 1990 yılında tamamladı. 1994 yılında kurulmuş olan ancak 2001 yılında kendini feshederek Eğitim Sen’e katılan Öğretim Elemanları Sendikası’nda (ÖES) iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaptı. Türkiye’nin sivil toplum alanında tarihsel ağırlığa sahip kurumlarından biri olan Mülkiyeliler Birliği’nin 2012-2014 yılları arasında genel başkanı oldu. Birliğin uzun tarihindeki ikinci kadın başkandır. Eğitim çalışmaları kapsamında Japonya ve Almanya’da bulundu. Estonya Tallinn Üniversitesi’nde iki yıl süreyle dersler verdi. Televizyon-Temsil-Kültür, Başka Bir İletişim Mümkün, İletişim Çalışmalarında Kırılmalar ve Uzlaşmalar başlıklı telif ve derleme kitapların sahibidir. Türkiye’de Medya Politikaları adlı kitabın yazarlarındandır. Çok sayıda akademik dergi yanında, bilim, sanat ve siyaset dergilerinde makaleleri yayımlandı. Birçok gazetede ve başta bianet olmak üzere internet haberciliği yapan mecralarda yazılar yazdı.