“Toplumsal cinsiyet algısı, dijital şiddeti de besliyor”
Birleşmiş Milletler’in “Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Siber Şiddet-Dünya Geneli Acil Eylem Çağrısı” raporuna göre, kadınların çevrimiçi şiddete maruz kalma olasılığı erkeklere göre 27 kat daha fazla. Yine aynı araştırma, kadınların yüzde 50’sinin çevrimiçi taciz nedeniyle fiziksel güvenlik endişesi yaşadığını gözler önüne seriyor.
Dijital şiddet ve siber zorbalığın toplumsal cinsiyetle bağlantısı nedir? Kadınların psikolojilerini nasıl etkiliyor? Güvenli internet ortamı nasıl sağlanabilir?
“Dijital Şiddet ve Siber Zorbalık” Yazı Dizisi 1: “Ses çıkarmalı ve birlikte hareket etmeliyiz”
Yazı dizisinin ikinci gününde, bütün bu soruların yanıtlarını, üç yıldır dijital güvenlik projesi kapsamında eğitimler veren, bilgilendirme videoları, yazıları hazırlayan Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği’nden İletişim Uzmanı Şevket Uyanık, psikolog Nilay Abınık ve akademisyen Gülüm Şener’den aldık.
“Toplumsal cinsiyet, dijital şiddetle çok ilişkili”
Araştırmalar dijital şiddete ve siber zorbalığa kadınların erkeklerden daha fazla maruz kaldığını gösteriyor. Neden? Dijital şiddet ve toplumsal cinsiyet arasında nasıl bir ilişki, bağ var?
Nilay Abınık: Dijital şiddet, sanal ortamlarda bulunan hemen herkesin her an karşılaşabileceği bir durum olmakla beraber, bazı kişilerin buna daha fazla maruz kaldığını biliyoruz. Bu kişileri; genç yaştaki kullanıcılar, kız çocukları ve kadınlar başta olmak üzere, feminist kadınlar, LGBTİ+ bireyler ve çeşitli durumlardan dolayı toplumda damgalanmaya maruz bırakılanlar olarak özetleyebiliriz. Kadına yönelik şiddet üzerine çalışan bir psikolog olarak, burada en temelde toplumsal cinsiyetin yarattığı mekanizmaların yattığını söyleyebilirim.
Toplumsal cinsiyet; toplumun kadın ve erkek olarak belirlediği iki cinsiyetten birine sahip kişileri cinsiyetlerine göre nasıl gördüğü, algıladığı, düşündüğü ve davrandığına dair beklentilerini içeriyor. Bu beklentilere “uygun görülmeyen” kişilerin şiddeti “hak ettiği” inancıyla yapılanlar meşru görülüyor. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet, dijital şiddetle oldukça ilişkili. Şiddeti besliyor ve olağan gösteriyor. Bunun yanında toplumsal cinsiyet rollerine göre, kadınlar toplumda ikincil, zayıf ve bağımlı varlıklar olarak görülüyor. Böylece kadın bu rollere uygun olsun veya olmasın şiddet uygulanabilir olarak algılanıyor. Gerçek dünyada olduğu gibi kadınlar için sanal dünyada da güvensiz ve tehlikeli bir ortam varlığını devam ettiriyor.
“Dijital şiddet gerçek dünyaya da taşınabiliyor”
Sanal dünyada bunu yapan kişileri tespit etmek de çok kolay olmadığından, şiddetin dozajı çok fazla olabiliyor…
N. Abınık: Evet, sıklıkla erkek olan faillerin, kadınlara istediği an, çok kolay bir biçimde, kimliğini belirtmesine dahi gerek olmadan (anonim/farklı bir kimlikle) dijital şiddet uygulayabilmesi mümkün. Bu durum, toplumsal cinsiyetle birleştiğinde sorunun kadınlar için vahametini gözler önüne seriyor. Ayrıca dijital şiddetin etkilerinin kadınlar için çok daha olumsuz sonuçlara varabildiğini biliyoruz. Burada da toplumsal cinsiyetin yarattığı etkileri görebiliriz. Yaratılan meşruluk şiddeti artırıyor ve şiddetin gerçek dünyaya taşınmasına da yol açıyor. Keza dijital şiddet sonucu yaşanan olumsuz psikolojik, fiziksel ve toplumsal etkilerin artışı da açık bir şekilde görülüyor.
Gülüm Şener: Yapılan araştırmalara göre kadınlar hem sayısal olarak daha fazla dijital şiddete maruz bırakılıyor, hem de kadınlara yönelen dijital şiddetin içeriği, erkeklere yapılana kıyaslandığında daha cinsiyetçi unsurlar barındırabiliyor. Toplumsal cinsiyete dayalı dijital şiddet, failin bir kişinin, kişilerin cinsiyetini ve/veya cinsiyet kimliğini hedef alarak dijital teknolojiler yoluyla şiddet uygulaması anlamına geliyor.
“Sosyal desteğin azlığı, psikolojik etkileri artırıyor”
Cinsiyet temelli dijital şiddetin kişiler üzerinde ne gibi psikolojik etkileri oluyor?
N. Abınık: Cinsiyetçi dijital şiddete maruz bırakılan kişiler sıklıkla stres, üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, çaresizlik ve utanç gibi duygular yaşıyor. Kendisini güçsüz ve savunmasız hissederek güvende olmadığı, her an bir tehlikeyle karşılaşabileceği algısını taşıyorlar. Cinsiyetçi dijital şiddet genellikle yalnızlaştırma üzerine kurulu olduğundan sosyal desteğin azlığı, yaşanılan olumsuz psikolojik etkilerin şiddetini de artırıyor. Bu kişiler depresyon, kaygı ve travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik semptomlar göstermesi yönünden de büyük risk altında. Ayrıca maruz bırakıldığı şiddet sonucu, kişinin benlik saygısı zedelenerek kendisine zarar verme düşüncelerine ve intihar davranışlarına da yol açabiliyor.
“Cezasızlık çok olmasa, ifşa yoğun yaşanmayabilirdi”
Son zamanlarda kadınlar, şiddet ve tacizle ilgili ifşa kampanyaları yapıyor. Hatta bazen yetkililere başvurulduğunda bir sonuç alınamazken, sosyal medyada ifşa edilerek bazı sonuçlara ulaşılabiliyor. Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şevket Uyanık: Bu konu oldukça derin ve tartışmaya açık. Öncelikle şunu söylemek lazım, Türkiye’de adalet sistemi evrensel standartlarda çalışsa ve cezasızlık olgusu bu kadar yüksek olmasa ifşa belki de bu denli yoğun yaşanmazdı. Dediğiniz gibi hukuk yolları tükendiğinde ve ifade özgürlüğünün en önemli alanı olan sosyal ağlardan sonuç alındığında insanlar buraya yöneliyor. Ama burada da bazı tehlikeler bulunuyor. Örneğin, 5651 sayılı kanun sebebiyle sosyal ağlara eskisi gibi erişemeyecek olma ihtimalimiz var. Bildiğiniz gibi 2010’lu yıllardan beri artan sansür, engelleme ve fişleme söz konusu. Ayrıca bu sosyal medya şirketleri her zaman için politikalarını değiştirebilir. Yani durum oldukça sıkıntılı. Ama hem ulusal hem uluslararası sivil toplum kuruluşlarının bu alana dair oldukça etkili çalışmaları mevcut.
“‘Neredesin, konum at’ demek de şiddet mi?”
Gelelim sizin dijital şiddetle mücadele için yaptığınız projelere. Bu kapsamda neler yapıyorsunuz, nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Ş. Uyanık: Üç yıldır “Dijital Güvenlik” projesi yürütüyoruz. Geçen yılın son aylarına Friedrich Ebert Stiftung Türkiye Temsilciliği destek verdi. Bu destekle eğitimler yaptık, videolar, çeviriler ve özgün blog yazıları ürettik. Önümüzdeki dönemde de amacımız dijital güvenliğe dair süregelen içeriklerimizi devam ettirebilmek ve yeni içeriklerle alana katkı yapmak. Özellikle son yaşanan WhatsApp olayından sonra insanlar mahremiyetini ve güvenliğini daha çok önemser oldu. Bu sayede son zamanlarda dijital güvenlik araçlarına, yöntemlerine ve taktiklerine ihtiyaç duyulur oldu.
Öte yandan “Dijital Şiddet ile Mücadele” projesi yürütüyoruz. Bu kapsamda paylaştığımız bazı içeriklere değişik tepkiler gelebiliyor. Örneğin, “‘Neredesin, konum at bana, demek de şiddet mi?” diye yorumlar yazanlar oldu. Bunlar tabii ki direkt şiddet sayılmayabilir ama şiddetin başlangıcı olabilecek ifadeler ve diyaloglar.
G. Şener: Ayrıca dernek olarak 2019’da toplumsal cinsiyet alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarına ve aktivistlere yönelik iki günlük “Cinsiyetçi Dijital Şiddetle Mücadele Çalıştayı” düzenledik. Çalıştayda cinsiyetçi dijital şiddetin tanımı ve dijital şiddetin ısrarcı takip, cinsel içerikli yazışma, görsel ifşası, kişisel veri ifşası ve kullanımı, sahte hesap açma, kişinin hesabını erişilmez kılma, çevresiyle iletişime geçme, dolandırıcılık, nefret söylemi, dijital linç, tehdit, şantaj gibi farklı türleri ele alındı. Psikolojik, hukuki, sosyal boyutları masaya yatırıldı.
Çalıştayın ardından TBİD, Alternatif Bilişim Derneği’nin de katkılarıyla “Cinsiyetçi Dijital Şiddetle Mücadele Rehberi” yayınladı. Nurcihan Temur, Şebnem Ahi, Şevket Uyanık, İlden Dirini ve Gülüm Şener hazırladı. Bu, cinsiyetçi dijital şiddete dikkat çeken ilk rehber olma özelliğini taşıyor. Türkçe ve İngilizce yayınlanan e-rehbere şuradan erişmek mümkün.
Dijital şiddetle mücadele konusunda kendini geliştirmek isteyenlere önerebileceğiniz kaynaklar var mı?
G. Şener: Toplumsal cinsiyet temelli dijital şiddet alanında mücadele veren birçok kuruluş bulunuyor. Bunlardan bazıları Take Back The Tech, Hollaback!, Women Media Center ve FemTech. Ayrıca Türkiye’de çok sayıda feminist hareket ve kadın örgütü, kadına yönelik şiddetin içerisine dijital şiddeti de dahil ederek kampanyalar yürütüyor, atölyeler düzenliyor. Bu konuda Türkçe kaynaklar sınırlı olsa da Elif Yıldırım’ın “Sosyal Medyada Kadınlara Yönelik Dijital Şiddet” başlıklı yüksek lisans tezi kadınların maruz bırakıldıkları dijital şiddetle ilgili önemli bulgular içeriyor. Ayrıca BM, UNESCO ve AB’nin toplumsal cinsiyete dayalı dijital şiddete ilişkin çeşitli raporları bulunuyor. Bunun yanı sıra dijital platformlar da dijital şiddet ve çevrimiçi tacizle mücadele konusunda çeşitli bilgiler yayınlıyor. Örneğin, Facebook ve eviçi şiddete yönelik çalışmalar yürüten Women’s Aid’in hazırladığı rehber. Ayrıca derneğimizin sitesine de ulaşabilirler.
100 kadından 58’i zorbalığa uğruyor
Birleşmiş Milletler’in “Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Siber Şiddet-Dünya Geneli Acil Eylem Çağrısı” raporuna göre, kadınların çevrimiçi şiddete maruz kalma olasılığı erkeklerden 27 kat daha fazla. Kadınların yüzde 50’si çevrimiçi taciz nedeniyle fiziksel güvenlik endişesi yaşıyor. Çevrimiçi istismara maruz kalan kadınların yüzde 8’i bilinçli olarak çevrimiçi hayattaki varlıklarını kısıtlamış ve yüzde 75’i sosyal medya alışkanlıklarını değiştirmek zorunda kalmış. Plan International’ın Ekim 2020’de açıkladığı, 22 ülkede yaşları 15-25 arasında olan 14 bin gençle yaptığı araştırma ise, her 100 kadından 58’inin online zorbalığa uğradığını gösteriyor. Bu kişilerin yüzde 19’u çareyi sosyal medya hesaplarını kapatmak ve online hayattan uzaklaşmakta buluyor. Görüşmecilerin neredeyse yüzde 40’ı siber zorbalıkla Facebook üzerinde karşılaştıklarını belirtti. Bu oran, Instagram için yüzde 23, Whatsapp için yüzde 14, Snapchat için yüzde 10, Twitter için yüzde 9 ve TikTok için yüzde 6 oldu.