“Tek aktivitemiz görüntülü konuşmak”
Üniversiteler, pandemi nedeniyle geçen marttan beri online eğitim yapıyor. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bu konuyla ilgili 17 Şubat’ta yeni kararlar açıkladı. Buna göre, uygulamalı eğitimler “azami dikkatin gösterilmesi ve sıkı tedbirlerin alınması” şartıyla öğrenciler gruplara ayrılarak yüz yüze yapılabilecek. Teorik eğitimler ise, çevrimiçi olmaya devam edecek.
YÖK’ün en önemli kararlarından biri de, pandemiye karşı öğrenci motivasyonunu canlı tutmak için rehberlik hizmetlerine ağırlık verileceği oldu.
Zira yıllarca istedikleri üniversitelere girebilmek için uğraşan yaklaşık 800 bin öğrenci, bu sene hayallerini süsleyen üniversite hayatını yaşayamadan birinci sınıfı bitirecek. Öğrenciler, online eğitim nedeniyle zaman zaman üniversite kavramına yönelik gerçeklik algılarını kaybettiklerini söylüyor. Çimenlerde oturup sosyalleşemeden, kantin sohbetlerini yaşayamadan, tartışmalı dersler işleyemeden ilk yılı bitirmek üzere olan çiçeği burnunda
Üniversitelilere, öğretim yıllarının nasıl geçtiğini, hayallerini ve hayal kırıklıklarını sorduk.
“Okulu hiç görmeyen arkadaşlarıma okulu anlatıyorum”
Şevval Diriarın, Galatasaray Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü hazırlık öğrencisi.
Sakarya’da ailesiyle yaşıyor. Pandemi nedeniyle eğitim uzaktan olunca okuduğu üniversiteyi hayatında bir kere görmüş. Hala tanışmadığı birçok sınıf arkadaşı var.
“Sınıfta 20 kişi vardı” diyor, “Bunların içinde sadece üçüyle yakınım ama yakınlaşmam üç ayımı aldı. Kantinde çay içeyim, insanlarla oturup sohbet edeyim diyemiyorum. Aktiviteler sınırlı. Yapabileceğimiz tek şey hep beraber görüntülü konuşma yapmak.”
Şevval, bir gününün nasıl geçtiğini şöyle anlatıyor:
“Sabah kalkıp bilgisayarı açıyorum. Hocamın yüzünü bazen görüyorum. Arkadaşlarımın görünüşlerini hiç bilmiyorum.”
Arkadaşlarıyla iletişim kurabildikleri tek platform mesajlaşma uygulaması. Okulu hiç görmemiş arkadaşlarına, kampüsün neye benzediğini o anlatıyor. Korona nedeniyle üniversiteye adapte olacak zamanlar yaşayamamaktan şikayetçi:
“Bir okula başlarsınız, aidiyet hissiniz yavaşça yerleşir. O yerleşikliği kazanınca okulun eğitim sistemine de adapte olursunuz. Ama ben o aidiyet hissini yaşayamadım.” Bu durumun gerçeklik algısını bile bozduğunu, “Tabii üniversiteye gidiyorum, ama benim okulum olduğundan emin değilim, sanki yaşadıklarım rüya gibi” sözleriyle anlatıyor.
“Karşımda bir hoca var mı yok mu bilemiyorum”
Seda Demir ise Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Peyzaj Mimarlığı okuyor. Eğitim uzaktan olduğu için aile evinde, İstanbul’da yaşıyor hala. Başlarda yataktan kalkıp pijamalarla ders dinliyor olmak iyi geliyor Demir’e. Ancak daha kazanmadan önce üniversitenin entelektüel ortamıyla ilgili kurduğu hayalin uzaktan eğitimle gerçek olamayacağını fark edince değişiyor bu durum. Hayal kırıklığı vurmuş bir sesle, “İnsan WhatsApp’tan ne konuşup tartışabilir. Okulda daha aydın bir ortam oluşabilirdi” diyor.
Sınıf arkadaşlarıyla WhatsApp’tan yazışıyor: “Arada özelden yazıp tanışmak isteyenler oluyor ama ben çok fazla konuşmak istemiyorum. Sanal ortamda tanımadığım insanlarla nasıl muhatap olacağım. Yüz yüze olsak başka…”
Demir’e göre, uzaktan eğitim akademinin kendilerinden beklentilerini artırıyor. Peyzaj mimarlığı bölümünde yüz yüze öğrenmesi gereken uygulamalı dersleri, evde kendi kendine yapmaya çalışıyor. Normalde derste yaptıkları peyzaj projeleri, ev ödevi olarak veriliyor: “Hem öğrencilerin iş yükü arttı hem de uygulamalı göremediğimiz için her seferinde düzeltilecek çok fazla iş çıktı. Her hafta bir ödev yapmaya başladık. Bu sorunlar yüzünden ilk başlarda keyifli gelen dönem işkenceye dönmeye başladı” diyor.
Demir de Şevval Diriarın gibi gerçeklik algısı bozulanlardan:
“Ben dersten bir saat önce uyanırım, kahvaltımı yaparım diyen varsa bence yalan söyler. Çevremdeki kimse de böyle yapmıyor. Çünkü dersin ders olduğunu anlayamıyorum. Karşımda bir hoca var mı yok mu, bilmiyorum. Tanımadığım, etten kemikten olduğunu bilmediğim, konuşan biri var sadece. Hoca da zamanla mimiksiz ve ruhsuz bir anlatıma giriyor. Çünkü o da karşısında bir insan olup olmadığından emin değil.”
“Eğitim uzaktan olunca okuldan çok işe odaklandık”
Demir, bir haftasının nasıl geçtiğini şöyle özetliyor:
“Pazartesi günleri derse girmiyorum, girsem de uyuyorum zaten. Salı 09.00’da uyanıyorum, proje dersime hazırlanıyorum. 12.00’de ders başlıyor. Bazen teknik sıkıntılar hocalar tarafından kabullenilmiyor. Genelde dersi dinlemediğimizi iddia ediyorlar.”
Demir, uzaktan eğitim olduğunu öğrenince ailesine yardım etmek için çalışmaya başlamış. Bir giyim firmasında yarı zamanlı çalışıyor. “Zaten haftanın dört günü çalışıyorum. Bana kalan üç günde tüm ödevlerimi bitirmek zorundayım. Yetişebildiği kadar yetişiyor” diyor.
“Hala kimseyle tanışamadım”
Cem Kurnaz, Düzce Üniversitesi’nde İktisat okuyor. O da uzaktan eğitim nedeniyle İstanbul’da ailesiyle yaşamaya devam ediyor. Hala üniversitesinden kimseyle tanışamadığını söylüyor Kurnaz.
“WhatsApp grupları var ama ben çok sosyal bir insan değilim. O yüzden gruba girmedim” diyor. Kurnaz’ın üniversite eğitimine yönelik yüksek bir beklentisi yok: “Ülkemiz üniversite eğitimi açısından zaten çok yeterli değil. Pandemi şartlarında koşullar iyice ağırlaştı. Ben de çalışmak zorunda olan öğrencilerdenim. Online eğitime çok girdiğim söylenemez.”
Kurnaz’a göre, pandemiyle geçen aylar tüm yaşantıları çok etkiledi, “Bir kitap açıp film izlemek bile çok büyük bir yük gibi” diyor.
Genç üniversitelilerin büyük hayal kırıklığı: Çimlerde uzanamamak
Uzmanlara göre, üniversite ortamı sadece öğrenmek için değil, aynı zamanda öğrencilerin kişiliklerini geliştirmeleri için de önemli sosyalleşme alanları. Uzman Klinik Psikolog Özge Öztaş, üniversitenin en önemli katkısının öğrencilerin kendi kimliklerini bulması olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Bu şartlar altında gençlerin bireysel olarak kendini gerçekleştirmesi ve sosyal kimliğini bulması hayal kırıklığı yaratıyor.”
Uzman Klinik Psikolog ve Öğretim Üyesi Berkay Ateş ise, pandemi nedeniyle üniversiteli gençlerin hayal kırıklığı yaşadığını söylüyor. Ona göre, en büyük sorun kampüsün çimlerinde oturamamak. “Yıllarca hayalini kurdukları üniversite ortamının olmaması öğrencilere bugüne kadarki çalışmanın boş yere olduğu algısını yaşattı” diyor. Üniversitede öğrencilerin bir arada olmasının çok önemli olduğunu belirten Ateş, şunları söylüyor:
“Çünkü bir arada yaşanan ve beyin fırtınası yapılan ortam, bu bilim yuvasını canlandırıyor.
Tüm öğrenciler bu süreçten olumsuz etkileniyor. Online eğitim çok güzel ilerlese de birebir etkileşimin yerini tutamaz. Sınıfın içerisindeki tartışmalar onlineda yeterince yapılamıyor. Uygulamalı dersler gerçekleştirilemiyor. Öğrencilerin hayal kırıklığını tamir etmek zor olacak.”