Kurak Urfa’yı neden su bastı, Akdeniz’de hortumun işi ne?
Türkiye, son birkaç yıldır alışık olmadığı hava olaylarıyla karşılaşıyor. Temmuz 2017’de bir anda bastıran dolu yağışı evlere, arabalara verdiği zarardan fazlası akıllarda bıraktığı soru işaretiydi.
Yazın bastıran sağanak yağışlar şehir merkezlerinde şelaleler oluşturdu, alt geçitleri su bastı. Geçen kış, çok beklenen kar İstanbul’a yağmadı ama örneğin Antalya Kaş’ta kar yolları kapattı. Hortum, seraları uçurdu. Kuraklıktan yakınan Urfa’da tarlalar su altında kaldı.
Ve aynı soru daha fazla tekrarlanmaya başlandı? Neler oluyor? Bu soruyu İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Duygu Kutluay ve Greenpeace Akdeniz Tarım ve Gıda Proje Sorumlusu Berkan Özyer’e sorduk
Prof. Dr. Şen: Devletler önlem almalı
Prof. Dr. Orhan Şen; küresel ısınmanın önüne geçilemediğini vurguluyor:
“Türkiye’de meteorolojik olaylar artık eskisi gibi değil daha şiddetli ve daha da şiddetlenecek. Akdeniz bölgesinde seracılık zor durumda ve gelecek günlerde daha kötü de olabilir. Devletler önlem almalı. Gerekli önlemler alınırsa afeti yönetmek de kolaylaşır.”
Betonlaşmayı azaltırsanız riski de azaltırsınız
Prof. Şen, meteorolojik olayların insanın canını yakmaya başlamasıyla bu alana olan ilginin arttığını belirterek, şunları söylüyor:
“Hortum, sel, fırtına bunun sebebi 1 derece sıcaklık artışıdır, bu sıcaklık artışının etkisiyle doğal afetler artmaya başladı. Sera gazları atmosferi kalınlaştırdı. Dünya’nın sıcaklığını arttı. Şehirler betonlaştığı için yağışların artmasının sonuçlarını da biz hazırladık. Belediyeler hazırladı, insanlar hazırladı. Doğa öcünü aldı ve almaya devam edecek. İstanbul’da yeşil alan olsaydı yağan yağmurlar toprağa geçtiği için yağışlar, bu kadar zarar vermeyecekti. Şehirlerde alt yapı bunları kabul etmiyor. Belediyeler afete karşı projesini öne koymak zorunda. Meteorolojik olaylarda risk yönetimi yaparsanız afete dönüşmez. Betonlaşmayı azaltıp yeşil alanları imara açmazsanız bu riski azaltırsınız. İşiniz kolaylaşır.”
Karbon ayak izinin hesaplanması lazım
Prof. Şen sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Küresel ısınma önlenemezse insanlığın sonu gelebilir. Bu sebeple karbonu azaltalım. Karbon ayak izinin hesaplanması lazım. Her birey yüzde 30 oranında azaltabilir. Örneğin her yere arabayla gitmek yerine yürüyerek gidebilir. Toplu taşıma araçlarını kullanabilir. Her evde yüzde beş ampul değişirse, o ülkede yüzde 10’luk sera gazı indirimi yapıyorsunuz. Devletlerin yapmasını beklemeden torunlarımız için miras bırakılmalı.”
Duygu Kutluay: 2017’de ekonomik zarar 1,9 milyar dolar
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Duygu Kutluay da “Sanayileşme öncesi dönemle karşılaştırıldığında artık bir derece daha sıcak bir dünyada yaşıyoruz. Bunun en büyük sonuçlarından biri de aşırı hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin artması” diyor.
“Türkiye, iklim değişikliğine karşı en hassas bölgeler arasında olan Akdeniz havzasında yer alıyor, bu nedenle de iklim değişikliğine bağlı etkileri gün geçtikçe daha fazla hissediyor. Germanwatch’in hazırladığı ‘2019 İklim Değişikliği Küresel Risk Endeksi’ne göre Türkiye’de 2017’de gözlemlenen meteorolojik afetler dolayısıyla toplam 1,9 milyar dolar ekonomik hasara uğradı.
“Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, aralık ayında gerçekleşen İklim Zirvesi’nde sadece 2017 yılında İstanbul’da gerçekleşen 20 dakikalık dolu yağışının verdiği zararın 225 milyon dolar olduğunu dile getirdi.
“Tarım ve gıda güvenliği söz konusu olduğunda sadece aşırı hava olaylarını değil kuraklığı da giderek daha fazla hissediyoruz. Geçtiğimiz yıl yayımlanan ‘Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 1,5 Derece Raporu’na göre Türkiye, kuraklık sıkıntısı artacak bölgelerden birinde bulunuyor. Türkiye’de suyun yüzde 70’ten fazlası tarımda kullanılıyor. Burada çok ciddi iyileştirmelere ihtiyacımız var.
Yenilenebilir enerji dönüşümünün hızlandırması gerek
“İklim değişikliğinin doğrudan sonucu olarak çöl iklimine neden olan yüksek basınç kuşağı daha da kuzeye çıkarak Türkiye’yi de etkilemeye başlayacak. İlk etkilenecek bölgelerin başındaysa tarımsal üretim için benzersiz öneme sahip Harran ve Çukurova gelecek. ‘IPCC 1,5 Derece Raporu’ küresel iklim değişikliğini 1,5 derece ile sınırlı tutabilmek için sadece 12 yıl kaldığını, ülkelerin kömür, petrol gibi fosil yakıtlara olan bağımlılığını koparmaları gerektiğini, 2 derece ve üstü bir değişimin çok daha ciddi sonuçları olacağını gösteriyor. Türkiye ‘2019 İklim Değişikliği Performans Endeksi (CCPI)’ değerlendirmesine göre iklim değişikliği performansında 56 ülke arasında 50. sırada yer alıyor. “Türkiye’nin bir an önce hem fosil yakıtlara desteğini bırakıp yenilenebilir enerji dönüşümünü hızlandırması, hem de tarımsal üretimini güçlendirecek uyum çalışmalarını hayata geçirmesi lazım.”
Yedi temel prensip
Greenpeace Akdeniz Tarım ve Gıda Proje Sorumlusu Berkan Özyer de Greenpeace’in küresel ölçekte tanımladığı ve teşvik ettiği ‘ekolojik tarım’ın yedi temel prensibi olduğunu hatırlatıyor.
Bu yedi temel prensip şöyle:
- Şirketlerin değil, üreticilerin ve tüketicilerin kontrol ettiği bir gıda egemenliği kurulması.
- Kırsal kalkınma hedefi sayesinde çiftçilere ve yerel topluluklara fayda sağlanması.
- Daha verimli ve ‘akıllı gıda’ üretimi ile hasadı sayesinde israfın önüne geçilmesi, et tüketiminin azaltılması, ekolojik yöntemler ile verimin artırılması.
- Biyoçeşitliliği tarımın merkezinde konumlanması.
- Kimyasallara gerek duyulmadan toprağın veriminin sürdürülebilir hale getirilmesi, su kaynaklarının temiz tutulması.
- Tarladaki zararlılarla kimyasal kullanmadan ekolojik yöntemlerle mücadele edilmesi.
- Değişen iklim koşullarına uyumlu gıda ve tarım yöntemleri kullanılması.
Özyer tarım meselesi için de yapısal bir öneride bulunuyor:
“Farklı kamu kurumlarının da tarımla ilgili eylem planları hazırladığını görüyoruz ancak bu planlar devlet politikası olarak önceliklendirilmediği sürece geçici çözümler sunmaktan başka bir işe yaramayacak.”