İngiltere’de göçmen LGBTİ+ olmak
Türkiye’de LGBTİ+ olmanın ne demek olduğu kime sorarsanız sorun ortak bir kelime işitirsiniz: Baskı. LGBTİ+ bir göçmen olmayı anlamak için Türkiye’deki insan haklarını derinden incelemek gerekiyor.
İktidar baskısı ve en az onun kadar güçlü, mahalle baskısı konu “gitmek” olunca öne çıkan iki ana sebep. Son haftalarda Boğaziçi Üniversitesi direnişiyle, tıpkı Gezi Parkı eylemleri döneminde olduğu gibi iktidarın peş peşe nefret söylemlerini işittik, sonra sosyal medyada yayınlanan LGBTİ+ düşmanlığına, dahası şiddetine şahit olduk; iç içe geçmiş mahalle ve iktidar baskısını anlamak için iki örnek.
Türkiye’den göç etmiş LGBTİ+’lar ise tüm bu süreci anlamak için ayna tutuyor. Neden gittiler, şimdi ne hissediyorlar ve İngiltere’de Türkiyeli LGBTİ+ olmak ne demek? Altı isim bianet’e anlattı.
Gay olmak değil, göçmen olmak güvensiz
Kenan 2014 yılından beri İngiltere’de. Dil okulu için gelmiş bir daha da geri dönmemiş. Kenan, İngiltere’de LGBTİ+ olmanın bir ayrıcalık ve kolaylık olduğunu anlatıyor:
“Burada kimse kimseye karışmıyor ve birçok hakkın koruma altında. Cinsel Sağlık Merkezleri’nde çok kolay testlerini yaptırıp, ilaçlarını ücretsiz alabiliyorsun. Türkiye’de açık kimliğimle yaşayamazken buraya yerleştikten sonra açık gay kimliğimle yaşamaya başladım. Kendimi rahat ve özgür hissediyorum.”
Cinsel kimlikte verdiği kararın arkasında olsa da bir göçmen olarak durum farklı: “Göçmen olduğumuz bir ülkede kendimi çok da güvende hissetmiyorum. Buna karşı kendimce önlemler alıyorum. Eğer beyazların çoğunlukta olduğu küçük bir yerde yaşıyorsanız kendinize dikkat etmek zorundasınız.”
Ayrıca Türkiye’den gelenlerin birlik oluşturamamasından şikayetçi. Zaman zaman yalnız hissedişini de açıkça dile getiriyor: “İngiltere’ye daha önce göç etmiş Türkiyelilerin yeni gelenleri sürekli bir sömürmesi… Türkiye’deki o kolektif yaşamı burada bulamıyoruz, yalnız hissetmek ve her şeyin para eksenli olması çok yorucu oluyor.”
Kenan’a “Coğrafya kader midir?” diye soruyorum. Hiç şüphe etmeden cevap veriyor: “Kesinlikle! Türkiye’nin koşulları düzgün olsaydı, açık kimliğimle orada yaşama şansım olsaydı kesinlikle geri dönerdim.”
“Kimliğimi yüzde 98 açık yaşayabiliyorum”
Sima ise 1987’den beri Londra’da. İngilizce öğretmenliğini bitirince hem macera arayışından hem de İngiliz kültürünü öğrenmek için göç etmiş. “İngilizlere İngilizce öğretemeyeceğim için, yeniden üniversiteye gittim” diyen Sima, terapi eğitimi almış ve 1994-2016 yılları arasında devletin alkol ve uyuşturucu tedavi merkezlerinde bağımlılık terapisti olarak çalışmış.
2016’da emekli olmuş ancak 29 yılda tekstil fabrikalarından, kafelerde garsonluğa her işi yapmış. Tüm bu zorluklara rağmen İngiltere’de LGBTİ+ olmaktan pürüzlere rağmen memnun:
“İngiltere’de yüzde 98 açık kimliğimle özgürce yaşayabiliyorum ancak İngiltere’de de sağ eğilim tırmanışta ve muhafazakarlar arasında bazı kişiler göçmenlere ve LGBTİ+ bireylere saldırma cesareti gösterebiliyorlar. Devlet politikalarından güç alarak, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Ama genelde güvende hissediyorum diyebilirim.”
“Birine açılmak yine de sancılı bir süreç”
Deniz’in halası ise hali hazırda İngiltere’de yaşadığı için ilk iki senesinde hem uyum sürecinde hem de mali konularda daha rahat etmiş. Özellikle vize süreçlerinin titizlikle incelendiğine dikkat çeken Deniz, buna rağmen LGBTİ+ açısından İngiltere’nin iyi bir adres olduğunu şöyle açıklıyor:
“Buradaki nefret suçları yasaları LGBTİ+ bireyleri en azından yasal düzeyde koruyor. Bu ülkede de homofobik saldırılar oluyor ve tabii ki en mükemmel ülke diyemeyiz ama en azında yasaların, kolluk kuvvetlerinin sizin yanınızda olduğunu bilmek daha güvende hissettiriyor. Kimliğiniz yüzünden işten çıkarılmıyorsunuz. Ve insanlar kendi hayatlarıyla meşgul olduğundan sizinkine pek karışmıyorlar. Ancak yadırganmayacağımı bilmeme rağmen yeni birine açılmak her zaman sancılı bir süreç yine de benim için.”
Dil konusunda da sorun yaşamayan Deniz, “Göçmen kimliğim yüzünden bir sıkıntı yaşamadım, kimse bana bu konuda bir ayrımcılıkta bulunmadı. İngilizcesi az olan ya da bilmeyen bir göçmen ve LGBTİ+ için şartların daha zor olacağını söyleyebilirim” diyor.
Deniz’in uyum sürecinde önemli rolü Twitter ve Facebook hesaplarını kapatması olmuş. Hesaplarını kapatmayı “Türkiye’den haber almaya özen gösteriyorum ama bazen akıl sağlığım için uzakta durmayı seçiyorum” sözleriyle anlatan Deniz, “Türkiye’de olanlara üzülüyorum, potansiyelini bu kadar kolay heba eden başka bir ülke var mıdır bilemiyorum. Maalesef insanımız çok keskin ve kutuplaşmış. En temel konularda bile ortaklık duygumuzu yitirmişiz. Klişe deyimle İngiltere’de başka tür bir dünyanın mümkün olacağını anladım, dolayısıyla bu ülkeye ve insanına hizmet etmenin daha iyi olacağını düşünüyorum. ‘Ya sev ya terket’ anlayışıyla yıkanmış bir toplumdan yine de ümidimizi kesmememizi sağlayan olaylar da oluyor. Bizim coğrafya başkasına nefret duyma üzerinden şekillendiği için norma karşı gelenler çok zorluk yaşıyor” diyor.
Her şey göründüğü gibi değil…
Güvende hissetmediğini açıkça dile getiren Sarp içinse İngiltere hayallerinden çok farklı. Kimliğini açık yaşamak elbette bir artı ancak Londra güvenli bir şehir değil. Sarp, “Bıçaklama, kapkaç gibi olaylar var, bunlar beni korkutuyor. Daha güvenli bir ülke olduğunu zannetmiştim” derken “kendimi güvende hissetmiyorum sokakta sevgilimle el ele tutuşmuyoruz” diye de ekliyor.
Sarp’ın önündeki engellerden biri dile hakim olmaması, bu da iş bulmasını zorlaştırıyor. Ancak yine de pride ayında duyduğu heyecanı ve yasaları şöyle anlatıyor:
“LGBTİ+ dostu politikalar var. Pride zamanı her yer gökkuşağı, başta garip geliyor ve iyi hissettiriyor. Ayrımcılığa ilişkin kurallar da var. Nefret söylemleri ve ayrımcılığa uğradığınızda süreç birebir nasıl işliyor deneyimlemedim ama yasalarla korunduğunuzu bilmek güven verici. Transfobik söylemler çok fazla. Devlet televizyonu BBC’den diğer gazetelere kadar her yerde bunları görebiliyorsunuz, moral bozucu.”
Tüm bu yasalarla korunan haklara rağmen Sarp, yine de Türklerle iletişimin farklı olduğunu anlatıyor. Hatta Londra’ya geldikten sonra Türk kültürüne farklı gözle bakmaya başlamış: “Coğrafya kader değil belki ama kısmettir (gülüyor). Kültürünüze daha bağlı hale gelebiliyorsunuz burada. Yakın arkadaşlar genelde Türkiye’den insanlar oluyor. Bu bence yalnız hissetmemek, düşünmeden konuşabilmek için iyi.”
“Türk ve Kürtlerin yanında kimliğimi gizliyorum”
Leyla ise Ankara Antlaşması ile 5 yıl önce İngiltere’ye gelmiş. Son günlerinde Türkiye’yi “yorucu, depresif, kaba bir ülke” olarak niteleyen Leyla, ülkeden ayrılışını “Türkiye’de kadın olmak, muhalif olmak, sosyalist olmak, inançsız olmak ve eşcinsel olmak hepsi bir araya gelince yaşamın hiç kolay olmadığını söyleyebilirim” diyerek anlatıyor.
Leyla İngiltere’deki “istihdamda çeşitlilik” politikasının önemine vurgu yapıyor:
“Burada LGBTİ+ olarak bazı pozitif ayrımcılık unsurları devlet tarafından teşvik ediliyor. Nefret suçlarının ceza ve yaptırımları var, dolayısıyla bu suçu işleyenler bu yaptırımlarla karşılaştığı için LGBTİ+ bireylere karşı ayrımcılık ve nefret belirli sınırlarda kalabiliyor. Bu tarz olayların ihbar edilmesi için ayrı telefon hatları olduğunu biliyorum.”
Ancak bu olumlu tablo, kimi zaman değişebiliyor: “İngiltere’de genel olarak kendimi rahat hissetsem de Türk ve Kürt toplumu içindeysem bazen kimliğimi gizlemek durumunda kalıyorum.”
“Kadın olarak hiçbir yerde güvende değilim”
Marsha’nın İtalyan pasaportu olması, diğer isimlere göre süreci oldukça hızlandırmış. Herkes aylarca diken üstünde vize beklerken o, sadece bir ayda 5 yıllık oturum izni almış. Ancak uyum süreci onun için de kolay geçmiyor. Özellikle de pandemi dönemi:
“Pandemi olması sebebiyle iş bulma planlarım aksamış oldu. Başvurduğum yüzlerce iş reddedildi. Sosyal hayatın da durmuş olması sebebiyle henüz adaptasyon sürecini sağlıklı bir şekilde yürütemedim. Ancak genel olarak geldiğimden beri bir sorun yaşamadım.”
Marsha İngiliz olmadığının belli olduğu anlarda güvende hissetmediğini şu sözlerle anlatıyor:
“Fiziksel özelliklerim göçmen olduğumu ele vermediği için insanlarla temasa girmediğim anlarda bir tedirginlik hissetmiyorum. Konuşmam gerektiğinde ve İngiliz olmadığım belli olduğunda, karşımdaki daha geleneksel tarzda bir İngiliz ise çekindiğimi hissediyorum. Şimdiye kadar burada bir partnerim olmadığı için gündelik hayatta cinsel kimliğimle ilgili hiçbir durum yaşanmadı. İlerleyen aylarda bunu daha iyi deneyimleyebilirim sanırım. Yine de eklemek isterim, kadın olarak dünyanın hiçbir yerinde güvende hissetmiyorum.”
Marsha köklerinden ayrılmanın bugünden yarına, hemen olamayacağının farkında, ancak bu süreci Türkiye’yi anlamak için de önemli görüyor:
“Burada olduğum kısa süre boyunca Türklükten, Türkiye’de doğup büyümekten gelen reflekslerimizi, genlerimize işleyen dürtüleri, düşünceleri, davranış biçimlerini ve hayatı algılayış biçimimizi görüp anlamaya çalışıyorum.”
Boysan’ın o dileği yerde kalmasın…
Artık hiçbir umudu kalmayan, kendi varlığının tehlikede olduğunu hisseden tüm bu kişilerin ortak bir derdi vardı, o da coğrafya. Hepimiz biliyoruz o zarlar hileli ve biz kalanlar için endişeliyiz.
LGBTİ+ Hakları Aktivisti ve Şişli Belediyesi Danışmanlarından sevgili Boysan Yakar’ın bir hayali vardı: “Bir gün açık eşcinsel belediye başkanı olacak.” Tüm kalbimizle umut ediyoruz ki o dilek yerde kalmasın..
*İngiltere’de 1967 yılından beri eşcinsellik yasal olsa da 2005 yılında yürürlüğe giren Toplumsal Cinsiyet Tanıma Yasası (Gender Recognition Act) LGBTİ+ hakları için bir milat kabul ediliyor. Son yıllarda aktivistler tarafından reform çağrısı yapılıyor. Ayrıca 2002 yılından beri eşcinsellere evlat edinme hakkı tanınırken, 2014 yılında eşcinsel evlilik yasalaştı.