Yayla muzu tehlike altında: “Aşırı toplanıyor”
Işgın, doğudaki adıyla “uşkun” diye biliniyor. İstanbul’da yaşayanlar onu “yayla muzu” olarak tanıyor.
Kuzukulağıgiller familyasından olan ışgının Latince ismi ise Rheum Ribes L.
Kendine has, ekşimsi tadıyla çiğ de yenebiliyor. Zeytinyağlı, yumurtalı yemeği de yapılıyor. Reçelini yapanlar bile var.
Işgın, Güneybatı Asya’nın ılıman ve subtropikal bölgelerinde yetişiyor. Tozlaşması rüzgarlarla olan ve kendi cinsinin diğer türleriyle melezlenebilen ışgın, tıbbi bitkiler sınıfına girdiğinden farmakolojik araştırmalarda çok sık kullanılıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) Atlanta Üniversitesi’nde çalışan Biyomedikal Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Nikki Jordan-Mahy, Daily Telegraph Gazetesi’ne verdiği demeçte, ışgının özellikle pişirildiğinde antioksidan özelliği açısından insan sağlığına faydalı hale geldiğini söylüyor.
Türkiyeli botanikçiler de bilinçsiz ve uygun olmayan yöntemlerle toplanan ışgının Anadolu’da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekti.
Erken ve aşırı toplanma zarar veriyor
Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, “Hazıra dağ dayanmaz” atasözünü hatırlatıp devamlı ve bilinçsizce doğadan sökülerek ticareti yapılan bitkiler için sürdürülebilirliğin mümkün olmadığını söyleyip şöyle konuştu:
“Özellikle bahar aylarında yetişen Rheum Ribes L. rakım farkına göre, kaya diplerinde, taşların arasında, yamaçlarda yetişiyor. Işgının üzerinde pek çok bilimsel çalışma yapılıyor.
“Daha tohuma geçmeden, çiçeklenme döneminde erken ve aşırı toplanmasından dolayı nesli tehlike altına girdi.
“Bir an evvel bu bitkinin kültürü oluşturularak üretiminin yapılması ve mutlaka koruma altına alınması gerekiyor. Aksi takdirde bu lezzet gelecek nesillere aktarılamayacak.
“Bu nadide bitki üretilirse yurtiçinde tüketimi sağlanabilir, hatta yurtdışına bile ihraç edilerek ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlanabilir, yeni bir istihdam alanı açılabilir.”
“Koruma altına alınmalı”
Işgının koruma altına alınması gerektiğini vurgulayan Özgökçe, şöyle devam etti:
“Işgının 21 Mart’tan 21 Temmuz’a kadar kesinlikle arazide toplanmaması, tüketilmemesi ve satılmaması gerekir. Aynı hassasiyet ışgın ve daha birçok ekonomik değeri olan bitkiler için de gösterilmeli.
“Daha önceleri Erek Dağı’nın yerleşim yerlerine yakın yerlerde bile varken, şimdi dağın aşağısında kalmadı.
“Çok yukarı kesimlerde de aşırı toplanmadan dolayı tehlike altına girme tehdidiyle karşı karşıya.”
Biyolojik çeşitliliğin yüzde 25’i kaybolabilir
Biyolojik çeşitliliğin başta gıda olmak üzere insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasında vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Özgökçe, şunları söyledi:
“İnsan faaliyetleri sonucu oluşan hava, su ve toprak kirliliği kadar doğal kaynakların sürekli ve yanlış kullanımı nedeniyle de küresel biyolojik çeşitliliğin 2023 yılına kadar yüzde 25’inin kaybedileceği tahmin ediliyor.
“Biyolojik çeşitlilik bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden olan Türkiye, değişik olumsuz etkenler nedeniyle bu konuda büyük kayıplarla karşı karşıya.
“Bölge halkı başta olmak üzere insanlara bu zenginlikleri koruma yöntemleri, o canlının üreme dönemleri çok iyi anlatılmalı ve farkındalık oluşturulmalı.”
Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Derneği hakkında
Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Derneği, bu alanda farkındalığı artırmak ve toplumsal bilinci yükseltmek için çalışıyor.
Özgökçe, derneği şöyle anlatıyor:
“Biyoçeşitlilik alanında oldukça zengin olan ülkemiz, bundan dolayı uzun yıllardan beri biyokaçakçılığa da maruz kalıyor.
“Özellikle nesilleri tehlike altında bulunan ya da bulunabilecek türlerin uluslararası ticaretinin izlenmesi ve gerekli şartlarda durdurulması, ekolojik dengenin uluslararası ticaret yoluyla istismar edilmesinin önlenmesi, ülkelerin sahip oldukları biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımlarının sağlanması için taraf ülkelere yardımcı olmayı hedefliyoruz.”