Tophane’nin can suyu: Kılıç Ali Paşa Hamamı
İstanbul’un denizcilikle bağdaşmış eski bölgelerinden Tophane’de, Kemankeş mahallesi Hamam Sokak’ta gökyüzüne bakan ona has fil gözü camlarıyla bir hamam karşılar bizi. Gündelik yaşamımızda etrafımızı saran çoğu yapı gibi restorasyondan nasibini almıştır yedi sene boyunca, özel işletme olan Kılıç Ali Paşa Hamamı, fakat iyisiyle.
“Eserin canlılığının korunması ve iletilmesi düşüncesiyle aldığımız Avrupa ödülümüz bir yana, dediğiniz gibi böyle bir mekanın kafeye, gece kulübüne dönüştürülmemiş olması da işletmemizin sadakatinden” diye iletiyor kadınlar saatinin yetkili idari şefi Nilüfer. Hala gündelik sosyalizasyon merkezi olarak ayakta kalabilen, özellikle kadınlar arası organik dayanışma ağına tanıklık eden bir yer burası.
Kafamdaki soru işaretleriyle indim Tophane’ye. Nilüfer hanım ile randevum 16:30’daydı; yani erkekler saatinin başlangıcında. Karaköy sokaklarından ilerledim ve karşımda bir duvarının otoparkla bitişik olduğu hamam, arkada camiyle yükseliyordu.
Burayı kendine has kılan ışığı geçiren fil gözü camlarını tamir eden ustaya denk geldim, onu da fotoğraflamak istedim.
Randevuma kadar hamamın kafesine bitişik butiğine göz atıp, ikram olarak çay içtim –tüm misafirlere çay ikrammış. Çıkan misafirlerden birkaçıyla konuşmak istedim, hamam dokusunu nasıl buldukları ve ziyaret sıklıkları hakkında bilgi almak istiyordum ancak birkaç denemem de olumsuz sonuçlandı benzer sebeplerle: “Çok sıcağım şu an esiyor, arabaya yetişmem lazım”. Hoş, randevu bitiminde hamam içine girdiğimde de, “Burası çok sıcak nefes alınmıyor ki konuşulsun” diyen olmuştu halbuki tahammül edilemeyecek kadar değildi.
Hamam butiğini gayet muntazam ve minimal bir düzendeydi. Zaten takunya, peştamal dokularıyla renkleniyordu ayrıca bir şaşaya gerek kalmamıştı.
Fiyatlar fikrimce dudak uçurtan seviyede. Bir ipek havlunun 450 lira olduğunu düşünün. Orta rafta görülen yuvarlak Yüz sabunlarının fiyatları ise 30 liradan başlıyor. Yüzünü tamamen turiste dönmüş bir butik.
“O dönemlerde Tophane zaten kapalı bir çevre”
Kılıç Ali Paşa Hamamı, tek kubbeli bir hamam. Normalde hamamların çoğunda çift kubbe var, bu da demek oluyor ki aynı anda kadın ve erkek aynı hamamı farklı alanlarda kullanabiliyor. Farklı sokaklardan giriş yapılıyor, kadınlar ve erkekler birbirlerini görmüyor böylece. Ancak burası sadece erkekler için yapılmış bir hamam, çünkü Tophane o dönemlerde (1580, Mimar Sinan’a ait bir eserden bahsediyoruz) zaten kapalı bir çevre.
Nilüfer hanım anlatıyor;
“Burası o dönemde liman bölgesiymiş. Cami yapılırken, zaten cami medrese ve hamam üçlemesi birlikte yapılır bilirsiniz, farklı söylemler var hem donanmaya- levendlere hizmet etmesi için yapıldığı söyleniyor ama başka bir hikayeye göre de camide çalışan işçiler için olduğu “abdestsiz çalışılmaz camide, bizim yıkanacak yere ihtiyacımız var” ayaklanmasıyla yapıldığı iddiası hakim. Genelde hamamlar zaten camilere bitişik eserler. Burası daha çok erkek egemen topluluğun olduğu bir bölgeymiş demek ki ki o zamanda bile, kadınlar bölümü yapılması hiç düşünülmemiş. Hep tek kubbe yapılmış, erkekler hamamı olarak devam etmiş 2012’de yeniden açılana kadar.”
Yakın zamana kadar da kapalı bir çevre Tophane.
“Son dönemde kentsel dönüşümle, Galata Port ile beraber turizmin aslında Taksim’den bu tarafa doğru inmesi, Cihangir’den aşağı sürülmesiyle birlikte bir anlamda burada sıkıştı galiba. Tophane’nin işine yaradı da diyebiliriz ama farklı yorumlar da var, esnafın ölmesi gibi.”
Sabah 8’den öğleden sonra 16’ya kadar sadece kadınlar, 16:30’dan 23:30’a kadar erkekler şeklinde rezervasyonla çalışılıyor. Neden saat ayrımı bu şekilde de tam dersi değil diye sormak cevabını da içinde saklıyor: “Hala bu şekilde çünkü hala aynı toplum yapısına sahibiz.” ve ekliyor “Kadınların şu an çok büyük itirazı var “biz de çalışıyoruz ne zaman geleceğiz hafta sonuna mı kaldık illa” diye. Personeli de düşünmek lazım. Ne olursa olsun Tophane burası, saat on bir on ikide kadının çıkıp buradan gidebilmesi için artı servis de sağlamanız, güvenliğini sağlamanız lazım.”
Personel demişken, dikkatimi çeken bir diğer unsur hamamdaki neredeyse her personelin minimum iletişim kurabilecek kadar İngilizce biliyor olması. Bu da zaten gelen misafirlerin büyük çoğunluğunun turist olduğunu gösteriyor. Nilüfer hanım da yüzde 60-70 diyerek doğruluyor.
Hamam giriş ücretine gelirsek, 270 lira. Bunun içine masaj dahil değil, o hizmet ekstra veriliyor. Kafede otururken, rastgele gelen biri girmek istedi, ancak rezervasyon gerektiğini ve zaten bugün için dolu olduğunu belirtti Nilüfer hanım. Bu fiyata bu yoğunluk ve de bu zamanda. Yorum yapmaya pek de gerek kalmıyor.
Duygu sarmalında
Kapalı kapılar ardında yaşarlarken kadınlar, toplanıp da bir araya gelebildikleri tek yer neredeyse hamamlar. Osmanlı’da bu bariz böyleydi. Günümüzde ise hamam tanıklıkları şöyle:
“O ona laf atıyor ediyor çıkınca bir bakıyorsunuz ayrı ayrı soktuğunuz insanlar birlikte, yabancı Türk misafirler kaynaşmış yeni bir şeyler oluşmuş. Eskiden insanlar kız bakmaya bile hamama gidiyorlarmış. Bu hamamın bence en büyük özelliği, o sosyalleşmeye hala büyük önem veriyor olması. Yıkanmak, kese gayet tabi önemli hem sağlık hem temizlik açısından ama aynı zamanda da yabancıların spiritüel dedikleri bir hizmet de söz konusu burada. Hamam sonrası yoga yapan misafirlerimiz var bizim. Mesela cenaze öncesi, yakınını kaybetmiş olarak buraya gelip sakinleşip sonra cenazeye giden bir misafirim vardı. 50-60 yaşlarında bir misafirimin geçenlerde ağlayarak çıktığını gördüm hamamdan paniğe kapıldım kötü bir şey geldi başına kadıncağızın diye, ‘Beni en son annem yıkamıştı bu şekilde’ dedi. Çok nostaljik aslında.”
Anlaşılıyor ki hamam demek bir arada olmak demek, saflığıyla yaşanmışlıklara ve yaşanacaklara göz kırparak. Ancak meditasyon ve diğer örnekten anlaşıldığı gibi gelenekselliği kaybolmuş, başka bir şeye dönüşmüş aşina olmadığımız fonksiyonlarıyla yeni bir hamam kültürü var karşımızda. Hitabı farklı.
Sadece kadınlara mı bu sosyallik?
“Erkeklerin de çok değişik hamam alışkanlıkları var. Hamama giden erkekler sürekli gitmek istiyorlar. Gelin hamamı yapıyoruz mesela, ama damat hamamı yapamıyoruz. Niye? Çünkü erkekler hemen soruyorlar dansöz var mı alkol var mı -yeni trend- çiğ köfte var mı? Hiç değilse bir ekran var mı akşam şu maç var. Ama Kanadalı misafirlerim gelip tavla oynadılar burada mesela, onu hiç unutamıyorum.”
Mekan değişse de erkeklerin ilgileri hep aynı, mekanın kodlarıyla uyumlanmak ve o yeri yaşamak yerine, kendi kodlarında diretme isteği.
Eşitlik mevzusuna gelirsek
“Hamama giren herkes farklı şu kapıdan içeri girerken. Masalara oturuyorlar bir form dolduruyorlar. Örtülüsü, örtüsüzü, makyajlısı, rastalısı her tür insan geliyor. Hamama girerken epey bir değişikliğe uğramış şekilde giriyorlar; herkeste aynı peştemaller var. Ama hala saçlar var, kimisinde makyaj var. Sonra, hamamdan çıkan kimseyi tanımıyorsunuz. O noktada biz soruyoruz ‘kaç kişiydiniz, aa siz o muydunuz’ diye. Birbirlerini tanımıyorlar. Eşitlik tabi aynı zamanda. Temizlikte buluşmak, sadelikte buluşmak.”
Ayrıca, sohbetin sonuna doğru, hamam içinde şerbet ikramı anlık da olsa gözüme eski dokuyu getirmedi değil.
“Dönüşüme uysak zaten kaybetmiştik”
“Kentsel dönüşüm değil, kurtarma çalışması burası. Dönüşüme uysak zaten kaybetmiştik” diye belirtiyor Nilüfer hanım, günümüz tüketim toplumundaki yıkalım dökelim AVM’lere dönüştürelim pragmatik zihniyetine atıfta bulunarak.
“Ancak gerçekten kurtarılmış sayabilir miyiz yoksa yüzünü farklı bir kitleye döndürüp yine tüketiyor muyuz emin değilim.”