Kadınlar, dijital şiddetle nasıl mücadele edebilir?
Plan International’ın Ekim 2020’de açıkladığı, 22 ülkede yaşları 15-25 arasında olan 14 bin gençle yaptığı araştırma her 100 kadından 58’inin online zorbalığa uğradığını gösteriyor. Bu kişilerin yüzde 19’u ise, çareyi sosyal medya hesaplarını kapatmak ve online hayattan uzaklaşmakta buluyor. Peki, sosyal medyadan uzaklaşmak dışında neler yapılabilir?
Yazı dizisinin üçüncü gününde dijital şiddete karşı nasıl mücadele edilebilir bunu araştırdık.
Yazı Dizisi 1 -“Ses çıkarmalı ve birlikte hareket etmeliyiz”
Yazı Dizisi 2 – “Toplumsal cinsiyet algısı, dijital şiddeti de besliyor”
Avukat Duygu Elif Gedikoğlu’na siber şiddete yönelik hukuki olarak neler yapılabilir diye sorduk.
“Şiddet çevrimiçi ortama da taşındı”
Öncelikle bir avukat olarak dijital şiddet üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Teknoloji kullanımının son yıllarda artmasıyla sokakta, evde veya işyerinde karşılaştığımız her türlü şiddetin ve hatta daha kapsamlı hallerinin çevrimiçi ortamlara taşındığını görüyoruz. Teknolojiye erişimin ucuz ve kolay olması, bu platformlardaki kullanıcıların anonim kalabilme olanağının olması; aslında her yaş ve sosyo-ekonomik katmandaki kişileri şiddetin hem mağduru hem de faili konumuna getirebiliyor.
Günümüzde dijital şiddet öylesine bir boyuta ulaştı ki; dijital şiddete uğrama korkusu, özellikle kadınlar olmak üzere toplumun büyük bir çoğunluğunun paylaşımlarında zaman zaman otosansür uygulamasına dahi sebep olabiliyor. Dijital şiddet tehlikesi bir anlamda, insanların sosyal medya platformlarında kendini rahatça ifade edebilmesinin de önünde bir engel oluşturuyor.
Gördüğüm kadarıyla toplumsal değerler adı altında tabu olarak görülen, konuşulması, tartışılması makbul görülmeyen çeşitli konuların çevrimiçi platformlarda konuşulması “linç” diye anılan büyük bir dijital şiddeti de beraberinde getiriyor. Diğer taraftan Türkiye’deki ve Avrupa’daki kurum ve STK’ların yaptığı araştırmaları incelediğimizde, kadınların ve kız çocuklarının dijital şiddete maruz kalma oranının erkeklere ve erkek çocuklarına göre oldukça yüksek olduğunu görebiliyoruz.
“Çevrimiçi alanda kadınlar susturuluyor”
Deneyimlerinizden edindiğiniz bilgilere göre, kadınlar daha ziyade hangi tarz dijital şiddet, zorbalık uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyor?
Kız çocukları ve kadınlar için süregelen baskı ve kontroller bilişim sistemleriyle konum bilgisinin istenmesi, “son görülme” saatlerinin takibi, sosyal medya hesaplarının izlenmesi gibi örneklerle çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Diğer yandan şiddet biçimleri arasında artık intikam pornografisi, veri mahremiyet ihlalleri gibi haller de sayılıyor. Ayrıca çevrimiçi alanların cinsiyet klişelerini güçlendirdiği, ikincil mağduriyetler doğurabildiği ve kadınların çevrimiçi tartışmalara katılımını engellediği de bir gerçek. Bir diğer ifadeyle bilişim sistemleri şiddetin yeni araçlarına dönüşürken, çevrimiçi alanlarda kadınlar susturuluyor veya dışlanıyor.
“Noterler birliğinin tespit için online hizmeti var”
Peki tüm bunlar ışığında siber zorbalık ya da dijital şiddete maruz kalmış, kalabilecek kadınlar ne yapabilirler, hukuki yollardan haklarını nasıl arayabilirler?
Siber zorbalık ya da dijital şiddete maruz kalmış, kalabilecek kadınlar için öncelikle dijital şiddete maruz kalındığında, şiddete karşı şiddet yoluna başvurulmaması, bunu uygulayan kişilerin adres, telefon gibi kişisel verilerinin herkese açık platformlarda paylaşılmaması gerekiyor. Aksi takdirde dijital şiddete uğrayanlar, kanunlarda tanımlanan başka bir suçun faili konumuna gelebilir.
Dijital şiddette, failin her zaman delil karartma ve ortadan kaybolma imkânı bulunuyor. Bu sebeple böyle bir şiddetle karşı karşıya kalınması durumunda ilk yapılması gereken; şiddete konu görselin veya yazışmanın ekran görüntülerinin alınması ve tespitinin sağlanması. Bu kapsamda, Türkiye Noterler Birliği’nin online ortamda erişime açtığı bir tespit hizmeti mevcut. Dijital şiddet mağduru kadınlar, bu platform üzerinden şiddete konu içeriklerin anlık olarak tespitini yaptırıp, sonrasında yakınlarındaki bir notere gidip bu tespitleri belgelendirebilir.
Diğer taraftan, dijital şiddete konu içerik kamuya açık bir paylaşım ise derhal erişiminin kaldırılması için yasal süreçlerin başlatılması gerekiyor. Dijital şiddete konu eyleme ilişkin olarak 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun kapsamında, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na başvurulabilir. Ayrıca 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında koruyucu tedbirlerin alınması da istenebilir.
“Maddi imkânı olmayan, barolara başvurabilir”
Bununla birlikte dijital şiddetin gerçekleştiği platformun içerik ve yer sağlayıcısına, içeriğin yayından kaldırılması için başvurulabilir. İçerik ve yer sağlayıcının bu konuda gerekli aksiyonları almaması halinde, Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurularak içeriğe erişimin engellenmesi istenebilir. Faillerin dijital şiddete konu eylemleri Türk Ceza Kanunu kapsamında bir suç oluşturuyorsa, Cumhuriyet Savcılığı’na şikâyet başvuruları yapılarak, faillerin cezalandırılması talep edilebilir. Dijital şiddet mağduru kadınların, böyle bir eylemle karşılaşması halinde bir avukattan destek alması sürecin daha hızlı ve doğru işlemesini sağlayacaktır. Yasal süreçler için gerekli ekonomik imkana sahip olamayanlar ise; bulundukları şehirlerdeki baroların adli yardım bürolarına başvurarak, gerekli süreçleri başlatabilir.
Hukuki destek mekanizmalarının siber zorbalık ve dijital şiddet davalarında yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Destek mekanizmaları nasıl işliyor?
Hukukun, doğası gereği teknolojik gelişmelerin her zaman biraz gerisinde kaldığı bir gerçek. Bu sebeple siber zorbalığın bir çeşidi olan teknik anlamdaki zorbalık, son dönemde internet hukukuna ilişkin yasalarda düzenleme alanı bulsa da iletişimsel anlamdaki şiddet için henüz böyle bir yasa mevcut değil. Siber zorbalığın, artık küçük yaştaki çocuklara kadar indiği, her gün yüzlerce kadının dijital şiddet sonucu tehdit edildiği, özel görüntülerinin ifşa edildiği, sindirildiği, korkutulduğu bir ortamda, bu şiddete ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması, su ve hava gibi acil ve önemli bir ihtiyaç haline geldi.
Dünyada birçok ülkede siber zorbalığa ilişkin araştırma merkezleri kurulmuş durumda. Türkiye’de de birçok sivil toplum kuruluşunun bu konu üzerinde birçok araştırması ve raporu mevcut. Dağınık ilerleyen bu çabaların daha güçlü bir sivil toplum oluşumuyla desteklenmesinin toplum nezdinde de farkındalığı arttıracağını düşünüyorum.
Dijital alanda öz savunma mümkün mü?
Son zamanlarda kadınlar için öz savunma etkinliklerinin sayısı arttı. Kadın Öz Savunma Akademisi, dijital alanda da güvenlikli ortamlar kurulması için eğitimler veriyor. Şiddetle mücadele eğitimlerini çevrimiçi ortama taşıyan Kadın Öz Savunma Akademisi’nden Esra Sancaklı verdikleri eğitimleri ve dijital alanda nasıl öz savunma yapılabileceğini şöyle anlatıyor:
“Kadınların, erkeklere oranla 27 kat daha fazla dijital şiddete uğradığı gerçeğinden yola çıkarak ‘öz savunma’nın bu alanda da elzem olduğunu söylemek mümkün. Dijitalde durum ne yazık ki çoğu zaman ‘görmezden geliniyor’. Oysa incitici şakanın zorbalık, isteğimiz dışında gelen mesajların taciz, ‘…şuna bak bilmem ne’ şeklinde yorumların aşağılama ve hakaret olduğunu fark etmemiz ve bunlara yönelik savunma pratikleri geliştirmemiz gerekiyor. Kişinin güvenlik önlemleri alabilmesi, yapılana dur diyebilmesi, yapılan eyleme karşı engelleyici bir müdahalede bulunabilmesi, eyleme karşı eylemde bulunabilmesi (ifşa gibi), haklarını kullanıp hukuki mücadele yolunu kullanabilmesi dijital şiddet alanında ‘öz savunma’yı nasıl kullanabileceğimize dair örneklerden bir kısmı denilebilir.
“Ben de başkasına bunu yaşatmış olabilirim”
“Kişilerin maruz kaldıkları durumlarla ilgili tanı koyucu durumda olmaları, içinde bulundukları durumdan hızlıca sıyrılabilmelerini ve mücadele için adım atmalarını kolaylaştırabiliyor. Güçlendirme programlarıyla kadınların dijital şiddetin farklı türleriyle ilgili farkındalık kazanmaları ve mücadele yöntemlerine dair bilgi edinmeleri hedefleniyor.
“Bu kapsamda yaptığımız çalışmalarda, kadınlar aslında önemsiz gibi düşünüp bir kenara koyduğu birçok durumun şiddet olduğuna, kendisine uygulanan şiddetin tek sorumlusunun karşısındaki kişi olduğuna, mental olarak güçlü hissederek şiddet failleriyle mücadelenin olanaklı olduğuna, gerek kullanılan uygulamalardaki yöntemler gerekse hukuki mücadele yollarının şiddet faillerine karşı kullanılabileceğine dair bir farkındalık kazandıkları ve güçlenme yaşadıklarını paylaşıyor. Karma gruplarda özellikle, ‘Aslında ben de bu durumu başkasına yaşatmış olabilirim’ farkındalığının oluştuğu da ayrıca gelen geribildirimler arasında yer alıyor.”