“Eryaman davası için zaman aşımı tehlikesi var”
*Manşet fotoğraf: Canay Özden
2006’da önce Ankara Eryaman Mahallesi’nde, sonra da Esat ve Kurtuluş semtlerinde trans kadınlara yönelik sistematik şekilde saldırılar gerçekleştiren çete üyelerinin yargılanması, 12 yıldır sürüyor. Sanıklar, ilk kez 17 Ekim 2008’de verilen mahkeme kararıyla çete kurmak ve yaralama suçlarından iki yıla kadar ceza almıştı. Ayrıca bu kararla, “nefret suçu” işlendiği de kabul edildi. Ancak Yargıtay, bu kararı bozdu. Dava, 12 yıldır mahkemelerle Yargıtay arasında gidip gelirken, Yargıtay Ekim 2020’de “çetenin varlığına dair yeterli kanıt olmaması” gerekçesiyle verilen kararı yeniden bozdu.
Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nin kurulmasını da sağlayan Eryaman davası, şimdi zaman aşımı riskiyle karşı karşıya.
Bundan sonraki ilk duruşma, 17 Şubat 2021’de olacak. Avukatlar kesin karar çıkmaması durumunda davanın 2023 yılında zaman aşımına uğrayacağını vurguluyor. Dava avukatları, duruşmaların ertelenmesinin yaygın olduğunu hatırlatırken, yeniden yargılanma, istinaf gibi süreçlerin uzun sürmesinden dolayı zaman aşımı riskinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Eryaman davasının toplumsal hafızadaki yerini, güncel önemini ve dava sürecini Pembe Hayat Etkinlik ve Örgütlenme Koordinatörü Efruz Kaya ve davanın avukatı Senem Doğanoğlu ile konuştuk.
“Göç yıkıcı ama sıradan bir olgu”
Efruz Kaya’ya göre, Eryaman olayı trans hareketi için bir dönüm noktası çünkü translara yönelik sistematik saldırılara karşı çıkarılan ilk örgütlü ses.
Öncesinde translara yönelik nefret saldırıları spontane gelişirken Eryaman ve sonrasındaki olaylarda yağma, yaralama ve gasp gibi saldırılar oldukça organize, sistematik ve planlı yapılıyor. Bu açıdan olaylar bir katalizör görevi görüyor ve translar bu sistematik şiddete karşı örgütlü bir eyleme geçiyor. Öyle ki bu davanın faillerine karşı verilen mücadele sürecinde Pembe Hayat gibi bir dernek kuruluyor.
Kaya, davanın toplumsal bellekte nesilden nesile aktarılan ve şehrin yaşayış biçimine kadar sirayet eden güçlü bir yere sahip olduğunu belirtiyor. Transların çoğu zaman kendi yaşadıkları kentlerde hayatta kalamayıp büyük şehirlere göçmek zorunda kaldığının altını çizerek ekliyor:
“Göç, translar için oldukça yıkıcı ama bir o kadar da sıradan bir olgu. Yıllardır, yaşadıkları şehirde barındırılmayan transların büyük kısmı İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlere yerleşmek zorunda kalıyor. Eryaman’da yaşamış kadınlar da aslında başka şehirlerden göç etmiş insanlar. Bu açıdan bakıldığında Eryaman’da faillere yükseltilen ses ‘Biz artık bir yere gitmiyoruz’ demenin örgütlü biçimi.”
“Şiddetin arkasında soylulaştırma da var”
Eryaman ve sonrasında yaşanan saldırıların ruhu ne yazık ki hâlâ bizlerle. Bu ayın başında Bayram Sokak’ta 18 trans kadının gözaltına alınması, bir kez daha gösteriyor ki, transları yerinden etmeye yönelik çabalar varlığını sürdürüyor. Farklı yerlerde farklı şekilde cereyan eden bu nefret sürekliliği tesadüfi değil.
Kaya’ya göre, bu sürekliliğin soylulaştırma projeleriyle yakından ilgisi var:
“Ülker Sokak, Eryaman ve şimdi de Bayram Sokak’ta yaşanan meselelerin temelinde yatan bir başka sebep de emlak rantı. ‘Soylulaşan’ bölgelerde yaşayan translar, ‘temizlenmesi’ gereken kişiler olarak görülüyor. Böylece, Ülker Sokak’ta yaşananlarla sonrasında Eryaman’da ve bu yıl Bayram Sokak’ta yaşananları bir süreklilik içinde okumak mümkün.”
“Sistematik şiddet cezasız kalmayacak”
Hal böyle olunca davanın kazanılması ve zaman aşımına karşı davaya sahip çıkmak önem kazanıyor. Kaya’ya göre, davanın kazanılmasının hem maddi hem manevi bir önemi var:
“Eğer kazanılırsa translara yönelik sistematik şiddetin artık cezasız kalmayacağına dair bir emsal oluşacak. Faillerin kendilerine biçtikleri ‘halk kahramanı’ rolünü sürdürmeleri artık mümkün olmayacak. Benzer şeylerin yaşanmaması ve adaletin yerini bulması adına da davanın kazanılması önemli.”
“Mahkemede nefret suçu demişti”
Davanın avukatı Senem Doğanoğlu’na göre ise, kazanmak hukuki ve politik bir önem taşıyor:
“2008’de Yargıtay’ın daha sonra bozduğu mahkeme kararında, Ağır Ceza Mahkemesi Türk Ceza Kanunu’nda bulunmayan ‘nefret suçu’ tanımını yapıyor ve bu suçun özellikle trans öznelere karşı olduğunu kabul ediyor. Bu bir ilk ve hem trans hareket özelinde hem de LGBTİ+ hareketi için önemli bir politik ve hukuki kazanım. Ancak dava 12 yıldır mahkemeler ve Yargıtay arasında gidip geliyor. Bitmezse 2023 yılında zaman aşımına uğrayacak. O yüzden davanın çok hızlı bitmesi ve Yargıtay sürecinden geçilmesi gerekiyor.”
LGBTİ+ dernekleri, Eryaman davasına sahip çıkılması için mücadele etmeye devam ediyor. Pembe Hayat da, gelecek günlerde Eryaman davasına yönelik bir kampanya başlatmayı planlıyor.
Ne olmuştu?
Nisan 2006’da Eryaman’da Dilek İnce’nin duran arabasına, aralarında Şammas Taşdemir’in de bulunduğu üç kişi saldırdı. Açılan davada sanıklar, mala zarar verme suçundan para cezası aldı. Bu dava, olayların başlangıcı oldu. Eryaman’da yaşanan saldırılar, trans kadınları başka semtlere ve hatta şehirlere göç etmek zorunda bıraktı. Trans kadınların Eryaman’dan yoğunlukla göç ettiği semt Esat’ta da saldılar devam etti. Seks işçiliği yapan kadınlar araçlarla rahatsız edildi. Makas ve satırlarla saldırıya uğradı. Transların sıklıkla gittiği bir kuaför basılarak iki çalışan yaralandı, bir müşteri gasp edildi. Harun Çardak isimli sanık, Kurtuluş Marmara Caddesi’nde çalışan kadınlara saldırdı. Sanıklardan Ayhan Günay olaylar üzerine Pembe Hayat başkanını arayıp Şammas’a karşı kadınları korumak bahanesiyle 5 bin TL haraç kesmeye çalıştı. İlk etapta sadece Şammas Taşdemir ve Ayhan Günay tutuklandı. Özel yetkili mahkemede başlayan duruşmalarda, Harun Çardak Ahmet Günay da tutuklandı. 17 Ekim 2008’deki karara kadar bu tutukluluklar sürdü. Karara göre yargılanan sanıklar çete kurma suçundan 2 yıla kadar hapis cezası aldılar. Yaralamadan ve yaralamaya teşebbüsten de çeşitli cezalar alan sanıklar yağma suçundan ceza almadılar. Bu karar sonrası tahliye edildiler.
Önemli bir nokta olarak, mahkeme bu kararda çetenin varlığını ve suçun translara karşı önyargılarla işlendiğini kabul etti. Böylece içtihatta bir nefret suçu tanımlaması yapılmış oldu. Ancak, karara taraflar itiraz etti. Cumhuriyet Başsavcılığı da çetenin varlığının açık olduğuna ve sanıkların 5 bin TL isteyerek haksız çıkar elde etmeye çalıştıklarına dair bir tebliğname düzenledi. Böylece çete kararını onamış oldu ama yağma suçundan da hüküm kurulmasını isteyerek kararın bozulmasını talep etti. 2013’te Yargıtay bir kişiye tebligat yapılmadığı için dosyayı döndürdü. Tebligat yapıldıktan sonra tekrar Yargıtay’a giden karar Eylül 2020’de “çetenin varlığına dair yeterli kanıt olmaması” gerekçe gösterilerek bozuldu. Dava yeniden görülecek, mahkeme delilleri toplamaya başladı ancak zaman aşım tehlikesi var.
Zaman aşımı nedir?
Zaman aşımı hukuk kurallarının kişilere tanıdığı hakların, getirdiği yaptırımların yine hukuk kurallarıyla belirlenen süreleri aşmasıdır. Ceza hukukunda zaman aşımı, ceza davasının açılması için yasada öngörülen süreyle cezanın kesinleşmesi için öngörülen süreyi ifade eder. Öngörülen sürede ceza davası açılmalıdır. Yine aynı şekilde öngörülen sürede ceza kararının kesinleşmesi gerekir. Aksi takdirde dava ya da ceza zamanaşımına uğrar ve düşer.