MENÜ
ANA SAYFA
Pencereyi Kapat
"Türkiye’deki kadın hareketini yalnız bırakmayacağız" - Atölye BİA
Kadın
10 Mayıs 2021
Kadın
10 Mayıs 2021

“Türkiye’deki kadın hareketini yalnız bırakmayacağız”

Okuma Süresi: 4 dk
Türkiye'nin 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kararı sadece Türkiye’nin farklı kentlerinde değil, Almanya’nın da birçok şehrinde protesto edildi. Özelikle İstanbul’un kardeş şehri olan Köln, protestoların gerçekleştiği önemli noktalardan biri.

Köln Belediye Meclisi’nde gerçekleşen protestoya da katılan Sol Parti (Die Linke) Grup Başkanı Güldane Tokyürek ve Köln’de eğitimlerini sürdüren kadın üniversite öğrencileri İpek K. ve D.E. karara tepkilerini bianet’e anlattı.

“Politik görüş fark etmeksizin bir şeyler yapmalıyız”

Güldane Tokyürek’e göre, İstanbul Sözleşmesi şiddete maruz kalanları koruyan bir çerçeve sunuyordu. Bundan sonraki süreçte ise kadınlar daha savunmasız hale gelecek: “Kızgın ve üzgünüm. Burada kadınların hayatları söz konusu. Hukuk sisteminin bu şekilde tahrip edilmesinden sonra kadınlar için daha kötü sonuçlar doğurabilecek başka düzenlemelerin gelmesi de mümkün olabilir.”

"Türkiye’deki kadın hareketini yalnız bırakmayacağız" - Atölye BİA

Tokyürek, özellikle Ak Parti’nin içindeki ve dışındaki İslamcı yapıların yıllardır İstanbul Sözleşmesi’ne karşı rahatsızlıklarını dile getirdiklerini söylüyor: “Bu söylemlere gerekçe olarak ise geleneksel aile yapısının hedef alındığı ve bu sözleşmenin batıdan gelen bir dayatma olduğu gibi argümanlar sunuluyor.”

Türkiye’den uzakta olsalar da kadın haklarının korunması gereken ortak bir değer olduğunu kaydeden Tokyürek, “Hissettiğim öfke beni düşündürdü. Politik görüş fark etmeksizin tüm kadınlar bir şeyler yapmalıyız diye düşündük. Tüm konsey kadınlarının ve Köln Belediye Başkanı’nın da katıldığı bir protesto düzenledik. Sonrasında ise deklarasyon yayınladık” derken, “Türkiye’deki durum Almanya’da yakından takip edilmiyor” eleştirisi de yaptı.

Ancak sol partili politikacıların, Türk veya Kürt asıllı siyasetçilerin Türkiye ile daha yakından ilgilendiklerini de anlattı: “Durum böyle olsa da herhangi bir eylem kararı alındığında birçok kesimden politikacı eylemlere katılmaktan geri durmuyor.”

Daha önce, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler Türkiye’ye sözleşmeye geri dönmesi için çağrıda bulundular. Tokyürek aynı günlerde Alman siyasilerin de çekilmeyi sert bir dille eleştirdiklerini aktarırken bunun yeterli olmadığını savundu ve “Mümkün olduğunca sivil toplum kuruluşlarının iş birliğine ihtiyacımız var” dedi.

“Uluslararası dayanışmaya önem verilmedi”

Köln-İstanbul şehir ortaklığı böyle bir köprünün güzel bir örneği olduğunu da vurgulayan Tokyürek, Türkiye’de hükümetin demokratik hakları ortadan kaldırarak en büyük ikinci muhalefet partisini de kapatmaya çalıştığını ekledi ve Avrupa Birliği’nin veya Almanya’nın bu konuda sert adımlar atmadığını dile getirdi.

Tokyürek, dünya çapında ve ayrıca Almanya’da da yeni ve daha çeşitli bir kadın hareketi oluştuğunu söyledi: “Eskiden kadın hareketini beyaz, Alman ve eğitimli kadınlar oluşturuyordu, şimdi ise pek çok göçmen kadın, genç kadın hareketine katılıyor ve bu meseleleri sorguluyorlar.” Son olarak, Türkiye’deki kadın hareketini yalnız bırakmayacaklarını söyleyen Tokyürek, ulusal sınırların ötesinde de uluslararası dayanışmanın önemli olduğunu dile getirdi, “Bu beraberlik fikri özellikle yeni kadın hareketinin içerisinde önemli olan ve cesaret veren bir durum” dedi.

“Bu bir geriye dönüş”

Köln Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi yüksek lisans öğrencisi olan D. E. ise Türkiye’nin sözleşmeden çıkmasından sonra güvensiz hissettiğini söylüyor: “Türkiye’de sokakların bana ait olmadığını düşünüyordum, şimdi ise legal adımlarla bu düşüncem pekişmiş oldu. Daha bir yıl önce Fransa’da İstanbul Sözleşmesi’ne de değindiğim bir sunum yapmıştım. Bu sunumda vakaları, sokaklardan örnekleri de göstermeye çalıştık. Şimdi ise Türkiye açık açık benim güvensiz bir ortamda olduğumu bir kez daha göstermiş oldu. Tam bir geriye gidiş.”

"Türkiye’deki kadın hareketini yalnız bırakmayacağız" - Atölye BİA

D.E., neden sözleşmeden çıkıldığına odaklanılması gerektiğini belirtirken “bazı dini tarikatların desteğini almak için Ak Parti’nin bu kararı aldığı söyleniyor. Bu bir şeyi değiştirir mi? Sonuçta atılan adımın hukuki zeminde bir geri dönüşü var. Sözleşme artık hukuki bir süreç başlatma aracı olarak kullanılamayacak” dedi.

“Kadın düşmanlığı körükleniyor”

Asıl korkusunun kadın düşmanlığının devlet politikalarıyla körüklenmesi olduğunu söyleyen D.E., “Türkiye’de sırf kadın olduğu için küçümsenen çok insan var. Avrupa’da da var bu, evet. Fakat dereceleri çok farklı. Kadın-erkek olarak ayırmak da istemiyorum. Heteroseksüelliğin, erkekliğin dışında kalan bir gruba yönelik olan şeyler bunlar. Ben heteroseksüel beyaz bir kadın olarak toplum içerisinde avantajlı bir gruba da giriyorum. Benden daha dezavantajlı gruplar da var. Bizi hapsettikleri yere bakın. Öldürülmek istemiyoruz diye pankartlar taşıyoruz. Bunun dışında toplumsal cinsiyet eşitliği için birçok taleplerimiz var bizim. Sözleşmeden çıkılmasının duygusal etkisi de oldu bu yüzden.”

D.E., mesafelere rağmen sosyal medyanın gücüne inanıyor ve örgütlenme için sosyal medyayı işaret ediyor: “Kurumlara güvenmekten ziyade sosyal medya gibi mecralarda mücadele vermek daha etkili bence. Cinsel saldırıda bulunan birisi sosyal medyada gündem olunca tutuklanıyor. Devletin gerekli kurumları başka türlü bu konularla ilgilenmiyorlar. Bu yüzden sosyal medyanın etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum.”

“İstedikleri kadının adı olmaması mı?”

"Türkiye’deki kadın hareketini yalnız bırakmayacağız" - Atölye BİA

Köln Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi yüksek lisansı yapan İpek K. ise sözleşmeden çıkılmasından sonra Türkiye’de bir kadın olarak yaşamanın daha zor olacağını düşündüğünü ve derin üzüntü duyduğunu ifade ediyor: “Ben hala sözleşmenin feshedilmesinin mantığını anlayamadım. Cinsiyet eşitliğinden neden korkuluyor anlayamıyorum. Bazı kesimler sözleşmeye saldırırken geleneksel aile yapısını bozacak diyor. Toplumsal değerleri yok etmeye yönelik bir sözleşme diyorlar. İstedikleri toplumsal değer, kadının adı olmaması mı?”

İpek, sözleşmenin tekrar yürürlüğe girmesi için yurtdışındaki protestolardan ziyade Türkiye’deki kadın hareketinde bir birleşmenin olması gerektiğini söylüyor. Konunun önce Türkiye’de halledilmesi gereken bir bütünlük içinde başlaması gerektiğine inandığını anlatırken, bölünmüş ve parçalanmış bir kadın hareketinin etkisinin olmayacağı görüşünde: “Türkiye’de kadın hareketi İslami, Kemalist ve Kürt hareketleri olarak bölünmüş durumda. Bunlar ayrı ayrı hareket ediyorlar. Bunların birleşmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat muhafazakâr kadın hareketi kadını aile üzerinden tanımladığı için onlarla birleşmek bazı noktalarda zor olabiliyor. Fakat burada insan haklarından bahsediyoruz ve bu inanılmaz, yapılamayacak bir şey değil. Bu noktada birleşmek gayet kolay.”

İpek K., Avrupa’nın nasıl konumlanması gerektiği konusunda ise temkinli. Avrupa’nın sözleşmeden çıkan Türkiye’ye karşı atacağı sert adımlarının hemen fayda göstereceğine inanmıyor: “Avrupa’nın sert adımları Türkiye’deki kadın hareketi üzerinde ters etki yapacak. Türkiye’deki popülist siyasete baktığımızda Avrupa’nın ağır eleştirilerinin Türkiye’deki mevcut iktidarın eline verilmiş birer koz olabilir. Hükümet bunu kendi lehine kullanabilir.”

Ne olmuştu?

Tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından 2011’de imzaya açıldı ve bugüne kadar 46 ülke tarafından imzalandı. Sözleşmenin ilk imzacılarından olan Türkiye, 20 Mart 2021’de gece saatlerinde Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla sözleşmeden çekildiğini duyurdu. Sosyal medyada büyük tepki toplayan ve beraberinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Selçuk’un, “Kadın haklarının teminatı, Anayasamız başta olmak üzere, iç mevzuatımızdaki mevcut düzenlemelerdir” açıklamasıyla yankı bulan bu karara Türkiye’nin her yerinden kadınların protestoları eşlik etti. #AklınızdanBileGeçirmeyin etiketiyle tepkilerini dile getiren kadınlar, kararın geri çekilmesi ve sözleşmenin uygulanması yönünde ısrarlılıklarını sürdürdü.  “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” kampanyasıyla düzenlenen kitlesel protestolar Türkiye’nin tüm illerine yayıldı. Hala da devam ediyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. Köln Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Atölye BİA 19 Ekim-2 Kasım 2020 “Temel Gazetecilik Atölyesi” katılımcısı.