Mersin çevre örgütleri: Ulusal basın sesimizi duymuyor
Mersin’de yerel basın ve sivil toplum kuruluşları arasındaki bağları güçlendirmek için düzenlenen “Ekoloji Haberciliği Projesi” yuvarlak masa toplantısı, Atölye BİA/bianet’ten Nazan Özcan’ın konuşmasıyla açıldı.
Mersin Kültürhane’de düzenlenen etkinlikte söz alan Özcan, hem ekoloji örgütlerinin hem yerel-ulusal basının hem de Mersin’deki çevre kurum/kuruluşlarının birbirleriyle olan ilişkisini güçlendirmek için toplantının organize edildiğini söyleyerek sözü Evrensel Gazetesi’nden Özer Akdemir‘e bıraktı.
“Ekoloji haberciliği nedir?” başlığıyla konuşmasına başlayan Özer Akdemir, 1998’de Zonguldak’ta gazeteciliğe başladığını, bunun yanı sıra televizyon yapımcılığı yaptığını söyledi.
“Gazeteci tarafsız olamaz”
Habercilik hangi reflekslerle yapılmalı ve bir haberci mevcut gündemlere dair nasıl bir bakış açısıyla haberi yazmalı üzerine konuşan Akdemir, objektiflik ve tarafsızlık arasına bir sınır çekilmesi gerektiğini söyleyerek “Yaşamın savunulduğu yerde gazeteci tarafsız olamaz,” dedi.
Gazetecilik meslek ilkelerinden bahseden Akdemir, daha sonra Mersin özelindeki çevre sorunlarına dikkat çekti. Mersin’in Türkiye’de, iklim krizinden en çok etkilenen bölgelerden biri olduğunu söyleyen Akdemir, konuşmasına şöyle devam etti:
“Aşırı iklim olayları hepimizi ilgilendiriyor. Çocuklarımızın geleceğinin şekillendiği bir ortamda tarafsız olamayız. Olay ve olgular karşısında hepimizin bir görüşü var, gazetecinin de bir görüşü var. Ancak gazetecinin halka karşı sorumluluğu, işverenine, politikacılara ve diğer herkese olan sorumluluğundan önce gelir.
Teknik bir habercilik
“Her gün bir hukuksuzluk ile karşı karşıyayız. Demokratik kitle örgütlerinin, meslek odası başkanlıklarının cezaeviyle tanıştığı bir dönemden geçiyoruz. Gazeteciliğin öneminin daha da arttığı günler bunlar.
“Elbette yaptığınız habercilik sizi, bir takım risklerle karşı karşıya bırakacaktır. Evet yaptığımız haberler bir yerlere dokunuyor, özellikle şirketlerin çıkarlarına ve siyasi iktidarın politikalarına etki ediyor; fakat zaten habercilik de bu demek. Doğruları ortaya çıkardığınız için doğruları gizlemek isteyenlerin sizden rahatsız olması.”
Haberin ne olup olmadığına dair bilgilendirmelerine devam eden Akdemir, özelde ise ekoloji haberciliğinin nasıl yapılması gerektiğine dikkat çekti.
Akdemir, ekoloji haberciliğinin aslında “teknik” bir habercilik olduğunu ve sürekli güncellenen bir literatürler, bilgilerle ele alınması gerektiğini vurguladı. Ekoloji haberlerinde olayın nerede geçtiğinin de iyi bilinmesi gerektiğini söyleyen Akdemir, alanı tanımaya başlayan, tanıyan gazetecinin bir sonraki amacının ise yereldeki kurum ve kişilerle sürekli iletişimde olmak olduğunu belirtti.
Akdemir, ayrıca günümüzde sosyal medyanın etkili bir şekilde kullanımına da dikkat çekti.
Fikri takibin önemi
Ekoloji alanındaki kitap ve kaynak yayınları takip etmenin önemini vurgulayan Akdemir, sözlerine şöyle devam etti:
“Tabii bir de fikri takip dediğimiz bir ayağı var haberciliğin. Haberi yaptım ve oldu gibi bir durum yok. Alandan koptuğumuz anda ya haberi kaybederiz ya da bundan sonrasında yanlış haberler aktarmaya başlarız.
“Ekoloji mücadelesinin özneleri şu an için köylüler. Kentlerde platformlar var; ama özne platformlar olmamalı. Akkuyu örneğini verelim. Akkuyu’daki Nükleer Güç Santrali için öncelikli olan, o bölgede yaşayan insanların harekete geçirilmesi olmalı. Çevre platform ve örgütleri daha sonra o insanlarla ortaklık kurmalı ve buna göre davranmalı.
“Diğer açıdan ise yerel önemli; ama yerel kalmamak da önemli. Sadece bizim çevremizdeki sorunlara odaklanamayan, bütünlüklü bir ekoloji mücadelesi temel hedefimiz olmalı. Yerele bağlı kaldığımız müddetçe karşımızda son derece güçlü olan (sermaye, iktidar) dinamiklerine karşı durmamız da güç. Bunu sadece gazeteci olarak değil, yıllarca mücadelenin içinde yer almış bir yaşam savunucusu olarak söylüyorum.”
“Yalnız hissediyoruz”
Akdemir’in sunumundan sonra ise Mersin’de ekoloji mücadelesi veren çevre örgütlerinin ve platformlarının temsilcileri söz aldı.
İlk oturumda şu konular konuşuldu:
Avukat Semra Kabasakal, Doğu Akdeniz Çevre Derneği:
“Mersin dağıyla, deniziyle yok edilmeye çalışıyor. Ne yazık ki belediye başkanları da bu yok oluşun bir ayağından tutuyor.
“Ağaç katliamına karşı çıkıyoruz diye bize tehditler geliyor; fakat biz çevre mücadelesini her şeyin üzerinde tutuyoruz. Habercilik konusunda bize en büyük desteği ise Hediye Hanım veriyor.
“Tarsus’ta çok yakın bir zamanda bir cezaevi yapıldı. Pamuğun en verimli olduğu alanlara kuruldu bu cezaevi. Oradaki tarım alanları ne yazık ki yok edilmeye çalışılıyor.
“Bir yandan, Mersin’de en az beş-altı yerde taş ocağı mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelenin meyvelerini de alıyoruz. Köylüler artık direkt bizi arıyor. Çok büyük zorluklar yaşıyoruz, fakat bu zorlukları aşmak da birlikte mücadele etmekten geçiyor. Biz çevre mücadelesinde çoğu zaman kendimizi yalnız hissediyoruz; ancak ölünceye kadar mücadelemize devam edeceğimizi de herkesin bilmesini istiyoruz.”
Ahmet Yıldız, MERÇED:
“Buradaki köylüler bir olay olduğunda iyi ve kötü sonuçlarını görmek istiyorlar. Bununla ilgili ne yapabileceğimizi düşündük ve yaşanan çevre tahribatlarının halk sağlığına etkisini de gösterebilmek için bir gezi düzenledik.
“Yeşilocak’a kömür santrali yapacaklardı. Bir otobüs tuttuk ve ve Yeşilocak’ta yaşayan köylüleri, Maraş’taki termik santralin yakınlarında bir köye götürdük. Yeşilocaklılar oradaki köylüleri dinlediler. Köylülerin kanser olduğunu, o köye ‘kız verilmediği’ gibi bilgileri ve gelişmeleri dinlediler ve sonra mücadeleye başladılar. Ancak biz burada yalnız olmadığımızı bilmek ve ulusal basının da bizimle birlikte mücadele etmesini istiyoruz.”
Ekoloji mücadelesinde başarı
Ahmet Tekin, Halkların Demokratik Kongresi Üyesi:
“Ekoloji mücadelesi en çok ötekileştirilen mücadelelerden; fakat kapitalizm için de en kullanışlı alan şu an çevre.
“Mersin’deki ekoloji mücadelesinin başarısı kıyı şeridi ile kırsaldaki mücadelenin birleşmesine bağlı. Büyük bir insansızlaştırma projesi ile karşı karşıyayız. Akkuyu’ya gitmeden önce Yeni Liman, Konteyner Limanı, Yumurtalık’taki termik santralleri ve Samandağ’ı kapsayan kıyı şeridinde müthiş bir talan var.
“Samandağ Burnu’ndan Anamur Burnu’na kadar olan bölgenin ekoloji mücadelesinin ana güzergâhı olması gerekiyor. Buradaki talanı herkes görmeli.”
Devamlı kötüye giden hâl
Filiz Ataizi, Limonlu Mahallesi Muhtar Azası, Atatürkçü Düşünce Derneği:
“Sekiz yaşımdan beri Mersin’deyim ve Mersin’in geldiği hale inanamıyorum. Evet mücadele ediyoruz, ölene kadar da mücadeleye devam edeceğiz çünkü burada yaşayan bizleriz zaten. Ama devamlı kötüye giden bir durum var. Her yer beton, denize gidiyorsunuz maviyi göremiyorsunuz.
“Sizden istediğimiz mücadelemizi daha görünür kılmanız. Ekoloji örgütlerinin hepsinin birleşmesi lazım. Buna sendikalar ve meslek örgütleri de dahil. Bugün bizim yanımızda olmazsınız yarın siz de yalnız kalacaksınız, bunu unutmayın.”
Sermaye, sermaye, sermaye…
Osman Koçak, Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü:
“Türkiye’de köylülerin de katıldıkları çevre mücadeleleri şunu gösterdi ki bu işte esas dengeyi bozan, sermayenin kâr güdüsü. Bunun bilince çıkmasında basının büyük rolü var.
“Taş ocağı neden yapılır? Maden ocağı nereye kurulur? Mehmet Cengiz neden vadiyi bozup oranın taşlarını deniz kıyısına yığıyor? Mersin’e neden nükleer santral yapılıyor? Sermayenin kâr etmesi için. Basın evet objektif olmalı; ama bu faaliyetlerin arka planında olup biteni de ortaya çıkarılmalı.”
“Sen gazetecisin, yaz”
Hediye Eroğlu, Mersin Haberci Gazetesi:
“Haber kaynaklarımızı aradığımızda zaman istiyorlar; ama bizim öyle bir zamanımız yok. En azından ön haber girmemiz gerekiyor. Görüntü almamız gerekiyor. Doğru bilgiyi süzgeçten geçirmeye çalışıyoruz; ama bizim için en önemlisi hız.
“Konunun takibi bir diğer önemli konu. Yereldeki örgütlerin o haberi takip etmesi bizden daha kolay ve hızlı olabiliyor, çünkü zaten ya ilgi alanlarını kapsıyor ya da direkt yaşam alanları tehdit ediliyor.
“‘Sen gazetecisin yaz,’ diye bir durum da yok. Elimizde doğru bilgiler olması gerekiyor, haberi uzman görüşleriyle desteklememiz gerekiyor. Bir gazeteci olarak sizden ricam, bize bilgi akışında doğru bilgileri aktarmanız ve hızlı konusunda yardımcı olmanız.”
Kadınlar en önde
Tüm Türkiye’de süren ekoloji mücadeleri ve direnişlerde kadınların daha çok ön planda olduğuna dikkat çekilen oturum, Mersin Çevre Dostları Derneği Başkanı Suna Kılıççı’nın konuşmasıyla sona erdi.
Kılıççı, Mersin’deki doğa tahribatlarına dikkat çekerek, “Mersin’de yaşam alanlarımız işgal edilmiş durumda. Sabah uyanıyoruz, ne ile karşılaşacağımız belli değil,” dedi.
İkinci oturum: Ekoloji haberciliği
Özer Akdemir’in “Çevre-Ekoloji Haberciliği Nasıl Yapılır?” başlıklı sunumuyla başlayan ikinci oturumda ekoloji haberciliğine dair örneklerle ekoloji haberciliğinin kapsamı konuşuldu.
Ekoloji haberciliğinin tüm canlı ve cansız varlıklar arasındaki ilişkiye dair haberlerin üretilmesini kapsadığını söyleyen Akdemir, Göl Marmara’nın kurutulması örneğini verdi. Göl Marmara’nın kurumasının en önemli nedeninin İzmir’in içme suyu sorununun çözülmesi olduğunu söyleyen Akdemir, habercinin mümkün olduğu kadar sorunun kaynağına da gitmesi gerektiğini söyledi.
Ekonomik büyüme ve ekoloji
Haberi takip ederken sadece sorunlardan değil, çözüm önerilerinden de bahsedilmesi gerektiğini söyleyen Akdemir, ekonomik büyüme ve ekolojik maliyetin de ekoloji haberciliğinin önemli bir ayağı olduğuna dikkat çekti.
Akdemir burada, 2011-2013 yılları arasında gelirlerini yüzde 8.754 oranında artıran MAREN Maraş Elektrik A.Ş. örneğini verdi.
Akdemir habercilikte fikri takibin önemine bu oturumda da kendi deneyimleri üzerinden değindi.
Bergama, Kapadokya, Kisir
Bergama’daki siyanür çalışmalarından, Aydın’daki jeotermal santrallerinden ve Bergama altın madeninden bahseden Akdemir, ekoloji haberciliğinin hukuki boyutuna da değindi.
Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporunun nasıl okunması gerektiğine dair bilgileri aktaran Akdemir, ekoloji mücadelesi ve hukuk örneğine dair Bergama’daki Koza Altın Maden Şirketi çalışanlarının çevrecilere saldırdığı davanın düşmesine dikkat çekti. Akdemir şöyle dedi: “12 yıl, 50 celse, elde var sıfır.”
Akdemir, Anayasanın 56. Maddesine dikkat çeken Akdemir, Kapadokya’da yapılmak istenen yol çalışmasını, Kula’daki endüstriyel ve tıbbi atık depolama alanıyla ilgili çalışmaları ve Kisir Köyü’ndeki uranyum sondaj ve madenciliğinin halk sağlığına olan etkisine dikkat çekerek konuşmasını sonlandırdı.
“Yaşam alanlarımız daraldı”
İkinci oturumda şu konular konuşuldu:
Sabahat Aslan, Mersin Çevre ve Doğa Derneği Başkanı:
“Marmara ve Ege’deki kirli teknoloji yatırımlarının yerleri azaldığı için bu kurulumlar Akdeniz’e kaydı. Mersin’de beş termik santralin kurulumunu engelledik. Sesimizi ancak yerel duydu ama. Köylüler gece-gündüz nöbet tuttu ve neredeyse emniyet gibi çalışarak yabancı şirketlerin girişini engellediler.
“Mersin’de şu an Atatürk Parkı’nı limanla kapatmak istiyorlar. Üç-dört senedir bunun yapılmaması için mücadele ediyoruz. Mersin’de yaşam alanımız o kadar daraldı ki, artık nefes alamıyoruz. Atık plastikler son zamanlarda parayla işletmelere satılıyor. Bu atıkların en fazla yüzde 5’i dönüştürülüyor, yüzde 90 yakılıyor ve gaz haline dönüştürülüyor.
Mücadele
“Yalınayak bölgesinde en az beş-altı tane tesis var, bunlara karşı mücadele ediyoruz ama ne yazık ki çok ciddi sonuç alamıyoruz. Hukuksal çalışmalara başlayacağız Adana ve Mersin’de. Hukuki davalara ‘Nasıl olsa sonuç alamayacağız’ diye bakmamak gerekiyor, mücadele ederek ciddi kazanımlar da elde ettiğimizi biliyoruz.
“Bir mücadele diğer mücadelelerin büyümesini de sağlıyor. Akkuyu kurulmasın diye mücadele verirken termik santrallerin kurulumunu engelledik. Balık çiftliklerinin kurulumunu engelledik. Önemli olan mücadele etmek.
“Fakat basın desteğimiz çok azaldı. Ulusal basında sesimiz duyulmuyor.”
Şırnak’taki ağaçlar
Zeynep Benli, İHD Mersin Şube Eş Başkanı ve İHD Çevre Komisyonu:
“Taş ocaklarına dair hummalı bir çalışma var Mersin’de. Bizlere düşen de halkları çevre sorunlarına dair bilgilendirmek. Birleşmiş Milletler (BM) yerli halkların çevre hakları olduğunu ve bunların bilinmesi gerektiğini söyledi.
“Yerli halkların yerinden edilmeleri ve buna yönelik mücadeleleri esasen uluslararası yasalarla korunuyor.
“Fakat bizler sadece Mersin’deki değil, tüm ülkedeki çevre sorunlarına dikkat çekmeliyiz. Şırnak’ta kesilen ağaçlar için Cizre’ye gittik. Cizre’de çocuklar, yaşlılar, kadınlar sadece ‘Ağacımıza dokunmayın’ dediler; ama hepimize gazla saldırdılar. Halk o gazı da, suyu da yedi ama mücadelesinden vazgeçmedi.”
Yuvarlak masa katılımcılarının kurumları: Ekolog Derneği, Ekoloji Politik, Mersin Tabip Odası, Günebakan Yerel Ekolojik Gündem, Halkların Demokratik Kongresi (HDK), İHD Mersin Şube, Mersin Çevre ve Doğa Derneği (Merçed), Çukurova İnsan Tohum ve Toprak Atölyeleri (ÇİTTA), Mersin Haberci Gazetesi, Kültürhane, T24, Atatürkçü Düşünce Derneği, Emek Gençliği, Siteler Arası Dayanışma Derneği, Mersin Üniversitesi.
* IPS Vakfı/bianet’in “Ekoloji Haberciliği Projesi” Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik & Medya Uluslararası Merkezi tarafından destekleniyor. Proje kapsamında bugüne dek İstanbul’da iklim haber atölyesi, ekoloji ağı buluşması yaptık ve ekoloji yazı dizisi yayımladık.