Afgan çobanlar: Afganistan’dan Türkiye’ye 40 gün yolculuk
Ankara’ya iki üç saat mesafede bir akrabamın köyüne yaptığım ziyarette karşılaşıyorum onlarla; Cemal ve Muhammed. Köyün hayvancılıkla uğraşan iki komşu evinde çobanlık yapıyorlar. Bir süredir Afgan çobanların köyde çalıştıklarını bildiğimden hikâyelerini dinlemek istiyorum. Söyleşi ayaküstü başlayıp, Muhammed’in yaşadığı eve koşup getirdiği çayla koyulaşıyor.
Cemal’e memleketini sorduğumda birkaç gündür toparlamaya çalıştığı Türkçesiyle biraz bocalıyor. “Kandahar’a yakın mı?” diyorum. Gözleri parlayarak başını sallıyor. Ailesini soruyorum. “Evliyim ve bir de anam var” diyor. Cep telefonundan bir yaşındaki kızı ile çektirdiği fotoğrafı gösteriyor. Işıl ışıl gözlü ve her çocuk gibi çok güzel. İsmi Simayna. Fotoğraf çekinirken ciddi durmayı sanki bir görevmiş gibi görerek, babasının kollarında objektife gülümsüyor. Belki de babasını yıllar sonra görecek. Birbirlerini bir kez daha gördüklerinde Simayna konuşmaya başlayacak, belki de okula gidecek. Ona oyuncaklarını gösterecek. Tabii ki, 1 yaşında ayrıldığı babasını hatırlarsa ve bir süre sonra ona baba olarak alıştıktan sonra.
40 gün 40 gece yolculuk
Afgan göçmenler Türkiye’ye İran üzerinde kara yoluyla geliyorlar. Zorlu, tehlikeli ve pahalı bir yolculuk bu. Zorlu; çünkü kimi zaman yürüyerek, kimi zaman toplu olarak bindikleri araçlarda tıkış tıkış yolculuk yapmak zorundalar. Tehlikeli; yasa dışı sınır geçişlerinde her an başlarına kötü bir şey gelebilir. Sınır görevlileri tarafından silahlı sanılarak üzerlerine ateş edilebilir. Pahalı; çünkü kendilerini sınırdan geçirmeleri için kaçakçılara yüksek ücretler ödemek zorundalar.
Cemal, “Buraya tam 40 günde geldim” diyor. Bir yıldır Türkiye’de olan Muhammed, Cemal ile Afganistan’dan çıktığı günden bu yana, ara sıra yol şartları nedeniyle kesilse de temas halinde olmuş. Afganistan’dan İran’a 2 günde geçmiş. Kalan bir ayı, dâhil olduğu grupla İran’da kendisine sınırı geçirecek kaçakçılarla temas halinde, uygun zamanı bekleyerek geçirmiş. İran’dan Türkiye’ye birlikte geçmeye çalıştığı 30 kadar kişiden sadece 2 kişi geçebilmiş. Diğerleri sınırda yakalanmış. Van’da 2 gün bekledikten sonra, üçüncü gün otobüsle Ankara’ya ulaşmış. 3 gün de Ankara’da kalmış ve Muhammed’in bulduğu iş için şu an bulunduğumuz köye gelmiş.
Başlık parası için…
Cemal’in yaşı 26. Daha önce geldiğinde Türkiye’de 4 yıl çalışmış. Sonra Afganistan’a dönmüş. Neden döndüğüne ilişkin soruma evlenmek için olduğu cevabını veriyor. “Peki, kazandığın parayı ne yaptın?” diye soruyorum merakla. Evlendiği kızın babasına verdiğini söyleyince başlık parası yaptığını anlıyorum. 21 yaşında girdiği Türkiye’de 4 yılda kazandığı tüm parayı başlık parası için vererek bir yuva kurmuş ve tekrar yollara düşmüş. Kazanacağı parayı ne yapacağını merak ediyorum. “Borcum var” diyor. Kime olduğunu soruyorum. Gülerek Muhammed’i işaret ediyor.
Muhammed de yaklaşık bir yıldır köydeki başka bir çiftçinin koyunlarına bakıyor. Uzaktan akrabalar. Cemal’den bir yaş küçük. Afganistan’da aynı köyde beraber büyümüşler. Muhammed, Cemal’in Türkiye’ye tekrar gelmesi için para göndermiş. Cemal de yaklaşık 6 ay boyunca kazandığı para ile ona borcunu ödeyecek.
Kazançlarını İstanbul’da yaşayan para transfer işleri ile uğraşan Afganlara gönderiyorlar. Onlar da çevirdikleri döviz üzerinden belli bir komisyon alarak uluslararası transfer yoluyla ailelerine ulaştırıyor. Kimi zaman da kendi aralarındaki borçlarını birbirlerinin ailelerine göndererek ödüyorlar.
Tecrübeli çobanlar
Cemal, küçük birkaç işten sonra Türkiye’de kaldığı sürenin tamamına yakınında çobanlık yapmış. “Koyun otlatmayı iyi bilir misin?” diye sorduğumda gururlanarak, daha önce 300 koyuna baktığını, önceki patronunu gelmesini istediğini ama ona başka bir yere söz verdiği için gelemeyeceğini söylediğini anlatıyor.
Muhammed araya girerek Afgan çobanların işlerinde iyi olduklarını, bunun Türkiye’de Afganların tercih edilmelerinde de payı olduğunu anlatıyor. Afganların çoğu sigara içmediğinden bunun iş sahipleri için ayrı bir harcama anlamına gelmediğini öğreniyorum. “Afganlar iyidir, kötülük yapmaz” diyor Muhammed, artık Cemal’e göre biraz düzelmiş Türkçesiyle. Belli ki bu güvenilir olma özellikleri çiftçiler için tercih sebebi oluyor.
Her ikisi de ayda 3000 TL kazanıyor ve işverenleri tarafından yemekleri de karşılanıyor. Cemal daha şanslı, çünkü yemeklerini kendi yapmıyor. Çalıştığı evdeki çiftle birlikte yiyor yemekleri. “Anam güzel yemek yapıyor” diyor. “Ana” dediği çalıştığı evde, işvereni konumundaki kadın. Kendisine kızıp kızmadığını soruyorum. Yalnız yemek seçtiğinde kızıyormuş. “O da benim anam” diye konuşuyor. İki kadın zaman zaman görüşüyorlarmış. Yemek yemediği zaman şikâyet ediyormuş Cemal’i, gerçek annesine. Gerçek annesi de şimdi çalıştığı yerden emin ellerde olduğunu düşünerek ayrılmasını istemiyormuş. Dillerini anlamamalarına rağmen ısınmış birbirine iki kadın.
Nasip Ana’ya Afgan çobanları nasıl bulduğunu soruyorum. Çok hüzünlü hikâyelerinin olduğunu anlatıyor. Daha önce yanında çalışan Mustafa isimli Afgan çobanın hayvanları çok sevdiğini, her birisiyle tek tek ilgilendiğini anlatıyor. Bir gün yorgunluktan bahçede oturduğu duvar dibinde uyuyakaldığını gördüğünde ağlamış ve ona en sevdiği yemeği yapmış. “Sevdiklerinden binlerce kilometre uzakta, ekmeklerinin peşinde ana kuzuları”” olarak tanımlıyor köyde çalışan Afganları.
“Biz ne ölmek ne de öldürmek istiyoruz”
Taliban konusuna geliyorum. Köylerine zaman zaman geldiklerini, para ya da yiyecek istediklerini, bunu yerine getirmezlerse dövüldüklerini anlatıyorlar. İstediklerini verdiklerinde ise bu kez de devleti karşılarında buluyorlarmış. Bir tanıdıklarının bu suçtan iki yıldır cezaevinde olduğunu söylüyorlar. Kendilerine katılmaları için de baskı yapıyorlarmış. Neden yapmadıklarını soruyorum. Evlendiklerini, çocuklarının olduğunu, üstelik savaşmak istemediklerini anlatıyorlar. “Ölmek, öldürmek” değil Türkiye’de yaşayan gençler gibi çalışmak, alın terleri ile kazandıkları ile ülkelerinde dönüp ailelerine bakmak istediklerini vurguluyorlar.
Camal ve Muhammed, ABD’nin Afganistan’dan çekilme planları yaptığına ilişkin haberlerin yayınlandığı şu günlerde sessiz sedasız sürülerinin peşinden gitmeye devam ediyor. Büyük güçlerin bir mücadele alanı olarak keşfedilmesinden bu yana rahat yüzü görmeyen ülkede, son olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyetler Birliği’ne karşı Afgan güçlerini desteklemesi, Taliban’ın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı. O cephelerde savaşan “mücahit”lerin çocukları, bugün terörü tercih etmeyip, ülkesindeki ekonomik zorlukların üstesinden Türkiye’de en iyi bildikleri işi yaparak gelmeye çalışıyorlar. Afganistan dağlarında az da olsa yaptıkları hayvancılık sayesinde kazandıkları tecrübeyi, Anadolu’nun bozkırlarında kullanıyorlar. Çoğunun çobanlığı işverenleri tarafından beğeniliyor. İçinde bulundukları düzensiz göçmen statüleri nedeniyle istismara açık bir durumda olsalar da işlerini en iyi şekilde yaparak ailelerine düzenli olarak para gönderme derdindeler.
Türkiye’deki ikinci büyük göçmen nüfus
Afganistan savaş ve çatışmalardan dolayı 40 yılı aşkın süredir kesintisiz göç veren ülkelerden biri. Dünyada şu anda Suriyelilerden sonra ikinci en büyük göç dalgasını Afganistan vatandaşları oluşturuyor. Bu sıralama Türkiye için de geçerli. Göç İdaresi’nin resmi rakamlarına göre Türkiye’de 116 bin civarında Afganlı bulunuyor. Ama her yıl düzensiz göçmen sayısı artıyor. 2018’de 100 bin 800 olan düzensiz göç, 2019’da 200 bini aştı. 2020 sayısı da yine bunun üzerinde. Tahminler şu anda yarım milyon Afganistanlı göçmenin bulunduğu yönünde.